GİRİŞ
Çalışmanın Konusu, Önemi ve Amacı
Çalışmamızın konusu Türkiye’de namus saikiyle adam öldürme suçlarının değerlendirilmesidir. Çalışmamızda sadece Türkiye’deki namus cinayetleri ele alınmamış ve genel olarak namus olgusu göz önünde tutulmuştur. Amacımız namus olgusuna bütüncül bir bakış açısı getirebilmek ve bunun içinde namus cinayetleri kapsamında işlenmiş adam öldürme suçlarını analiz etmektir. Çalışmamızın önemi de buradan kaynaklanmaktadır. Namus cinayetlerini daha aza indirebilmek için namus olgusuna bakış açımızı geliştirmemiz gerekmektedir. Biz de bu çalışmamızda geniş bir perspektiften namus cinayetini değerlendirdik.
Çalışmanın Yöntemi
Çalışmamızın yöntemini geniş bir literatür taraması oluşturmaktadır. Aşağı yukarı sekiz makaleden namus olgusu incelenmiş ve yararlanılmıştır. Bu makalelerden bazıları bize anket formu üzerinden veriler sunarken, bazıları da mülakat yoluyla elde edilmiş veriler sunmuştur. Ancak çalışmamızda baz aldığımız makale “Türkiye’de Namus Saikiyle İşlenen Adam Öldürme Suçlarının Değerlendirilmesi”dir. Evren olarak namus cinayetleri incelenmiş, örneklem olarak ise Türkiye’deki namus cinayetleri seçilmiştir. Çalışmamızın verileri 1990’lı yıllara dayanmaktadır. Namus cinayeti nedir, toplumla nasıl bir ilişkisi vardır ve fail ve mağdur ilişkileri nasıldır; gibi temel sorular üzerinde durulmuştur. Ve sonuç olarak geniş kapsamlı namus olgusunun değerlendirilmesi yapılmıştır.
Anahtar Kavramlar
Toplum, insanların öteki insanlarla ve doğayla olan ilişkilerinden doğan, kendine özgü bir örgütleniş düzeni, bir sosyal yapısı, bir kültürel sistemi, sınırları belirli bir coğrafi mekânda göreceli de olsa bir sürekliliği olan insan birlikteliklerine denir (Arslan, 2012: 14).
Olgu, bir takım olayların dayandığı neden ya da bu nedenlerin yol açtığı sonuç.
Kuram, bir olguyu veya olgular kümesi hakkında bilgi veren, açıklama ve kestirim imkânı sunan kavram ve önermelerden oluşan sistematik bir yapı olarak tanımlanabilir. Kuramın en temel amacı ele aldığı olgu veya olgular kümesini açıklamaktır (Erjem, 2016: 420).
Başlıklar
Namus
Namus, toplumun büyük bir değer ve kutsallık atfettiği olgularda birisidir. Türkçeye Arapça üzerinden geçen namus kavramı etimolojik açıdan, çoğulu nomos olan yunanca ‘’nomo’’sözcüğünden gelmekte ve yasa, töre anlamında kullanılmaktadır (Nişanyar, 2011). Örneğin; Tezcan (2003:1)’a göre namus,’’iffet, onur, dürüstlük, ahlak ve şeref’’ gibi anlamlara sahiptir. Namus Türkçe sözlükte;
- Bir toplum içinde ahlak kurallarına karşı beslenen bağlılık.
- Dürüstlük, doğruluk.
- Sililik, iffet şeklinde tanımlanmaktadır.
Sosyolojik anlamda toplumsal değerlerden biri sayılan namusun, bireylerin toplum içindeki rollerinin seçilmesi, yerine getirilmesi, sosyal baskı aracı olması, davranışların yargılanması gibi insan davranışları üzerinde belirleyici etkileri vardır.
Çalışma kapsamında incelemiş olduğumuz bir makaleden alıntı yaparak namus kavramının yorumsal tanımını bir de birincil ağızdan dile getirmek istiyoruz.
70 yaşında Şanlıurfalı okuma yazma bilmeyen bir kadının namus hakkındaki yorumu şu şekildedir:
‘’Namıs hepsinden eyidir! Namısın kıymetini bilmedir. Yaa. Akıllı kadın namısını rezil etmez, kıymetini bilir. Erkekten gendi gendini korur.(…) E çok gezen kadın eyi değildir… Evinde oturacah. Yani dışarılara açık, gitmek; dışarı gitmek, fazla yabancı ve erkeklerle konuşmah, eyi değil.(…) seheb için de şerefiyi koruyacaksan (Kardam,2006:232).
4.2. Namus Cinayeti
Namus cinayetleri ise; bekâret, aldatma gibi normların ihlal edildiği durumlarda ortaya çıkmakta olup, muhtemel bir şiddet türüdür (Yıldız, 2009: 10).
Türkiye’de namus saikiyle işlenen cinayetlerin sebeplerini ise; Kardam ve arkadaşları.’Türkiye’de Namus Cinayetlerinin Dinamikleri’ adlı çalışmalarında şöyle sıralar:
- Evli bir kadının gayrimeşru bir ilişkisi
- Evli bir kadının başka bir erkekle kaçması
- Bekâr bir kızın, özellikle evli bir erkekle kaçması
- Evli bir kadının kaçırılması
- Bekâr bir kadının zorla kaçırılması
- Kızın evlilik öncesi hamile kalıp gayrimeşru bebek doğurması
- Bir akrabanın, namusunu ve şerefini koruyamaması
Bu tanım ve sebeplerden de anlaşılacağı üzere namus, eril bir bakış açısıyla kadının/kadın cinselliğinin ve bedeninin denetimi üzerinden tanımlanmaktadır.
Namus cinayetlerinin genelde Müslüman topluluklarda işlendiği görülmekle birlikte, asıl kökenin ataerkil toplumsal yapıya dayandığı düşünülmekte ve kökenleri İslamiyet öncesi dönemlere kadar uzanmaktadır (TBMM 2005, Honor Killings Culture and Society 2004, Emery 2003, Sever ve Yurdakul 2001, Amnesty İnternational 1996). Ürdün, Suriye ve Fas gibi ülkelerde namus sebebiyle işlenen suçlarda (aile namusunu korumaya yönelik olarak gerçekleştirildiği düşüncesi ile) ceza indirimine gidilmektedir. Bu cinayetlere kurban olma tehlikesi bulunan kadınları korumak amacıyla da her hangi bir düzenleme bulunmamaktadır. Yemen’de Sanava Üniversitesince yapılan bir araştırma, 1997 yılında 400 kadının namus adına öldürüldüğünü ortaya koymuştur. Mısır’da bu sayı 1995 yılında 52 olarak saptanmıştır. Ürdün’de resmi istatistikler işlenen her dört cinayetten birinin namus’a dayalı olduğunu ortaya koymaktadır (TBMM 2005, Honor Killings Culture and Society 2004, Emery 2003, Sever ve Yurdakul 2001, Amnesty İnternational 1996).
Türkiye’de Namus
Türkiye’de namus, hem erkek hem kadınlar için kullanılan bir kavram haline gelmiştir. Bu kavram, bir kişinin, toplum tarafından belirlenmiş olan erillik ve dişilik standartlarına göre yaşama kabiliyetini ifade etmektedir. Kadınların namusu ile erkeklerin namusu arasında toplumsan cinsiyete dayalı bir ayrım söz konusu olmaktadır. Türkiye’deki namussuz erkek demek’’güvenilmez ve kendisinin yanı sıra karısının da üzerinde cinsel olarak denetim kurma yönünde ki sosyal sorumluluklarını yerine getirmemesi’’demektir. Bunun tam aksine kadının namusu yalnızca kadının kendi cinselliğiyle bağlantılı olan bir durumdur. Aslında bu durum, her iki cins içinde ahlaki bir durum arz etmektedir. Bu durumda toplumun sosyal dokusuna zarar veren bir sosyal olay olarak yorumlanabilir (İnci, 2013: 284). Geleneksel toplumlarda kadına ve erkeğe yüklenen cinsiyet rolleri çok farklılık göstermektedir. Dolayısıyla beklenen davranış örüntüleri de buna göre oluşmaktadır.
Davranış örüntüleri, normlar ve değerler de bir toplumun kültürünü oluşturur. Kültürün olmadığı yerde bir topluluktan söz edilemez. Kültür, toplumu ve toplumu meydana getiren unsurlar için bir sınırlar çerçevesi sunar. Kültür bize içinde bulunduğumuz toplulukta, grupta veya herhangi bir cemaatte neyi, nasıl ve ne zaman yaparsak yadırganırız, dışlanırız, kınanırız veya da kabul ediliriz, hoş görülürüz; bunu sağlayan bir sosyal denetimdir. Namus da bu bağlamda hem formel hem de enformel denetim açısından asla taviz verilmeyen bir toplumsal olgudur. Her ne kadar topluluktan topluluğa ve toplumdan topluma namus olgusuna bakış açısı değişse de değişmeyen tek şey bir şiddet türü olmasıdır.
Türkiye de namus saikiyle cinayetlerinin işlendiği ülkelerden biridir. Ataerkil düzene sahip olan ülkemizde de namus cinayetleri önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Türkiye kozmopolit bir yapıya sahiptir. Doğu-batı, kır-kent arasında kültürel açıdan ciddi farklılıklar söz konusudur (Türkiye Cumhuriyeti Devlet Bakanlığı Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü 2000).
Günümüzde Güney Doğu Anadolu Bölgesi’nde yaşam koşulları ve aşiret bağlarında bazı değişiklikler olmakla birlikte, hala özellikle kadınlar ve kız çocukları üzerindeki ataerkil baskı mekanizmalarının sürdüğünü söyleyebilir. Toplumumuzun büyük bir kesimi namus cinayetlerini onaylamasına rağmen; bu cinayetleri özendiren, destekleyen ve bu cinayetleri işleyenleri koruyan sosyal kültürel bir yapı vardır (Tezcan 2005, Tezcan 1999).
Dikkate değer önemli bir nokta da, namus cinayetlerinin artık sadece kırsal kesimle sınırlı kalmayıp, göçler, aşırı kentleşme, köy kent arasındaki yoğun toplumsal hareketlilik ve artan iletişim yoluyla büyük kentlere hatta Almanya, Hollanda, Avustralya gibi ülkelere de taşınmış olmasıdır (Tezcan 2005, Tezcan 1999, GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 1994). Yapılan incelemeler sonucunda 1994-99 yılları arasında namus cinayeti grubuna girecek 15 olaya rastlanmıştır. Bu sayı yalnızca kentlerde gerçekleşen ve basına yansıyan olayları kapsamaktadır (TBMM 2005, TCDB Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü 2000).
Sıklık bakımından erkeklerle karşılaştırılamasalar da, kadınlar da namus saikiyle eşlerini ve çoğu erkek olmak üzere, başka insanları öldürmektedirler. Yine de, pek az sayıda kadın kocasını kıskançlık yüzünden ya da aldattığı için öldürmektedir. Kadınların dar anlamı ile ’’namus’’ saikiyle cinayet işlemelerinin başlıca nedeni, kocalarının ya da eşlerinin kendilerini fuhuş metası olarak satmaları ya da satma girişimleri; ikinci neden de, tecavüz ve tecavüz teşebbüsleridir (İsen,1995:166,143-145). Kadınların eşler arasındaki cinayetlerdeki payı, erkeklerin dörtte biri dolayındadır. Kadınlar en çok, erkeklerin onlar üzerinde egemenlik kurma ve söz geçirme girişimleri ile bunun sonucunda uyguladıkları dayak, baskı ve zor yüzünden öldürmektedirler. Bu da erkeğin, kadını aidiyet konusu bir nesne olarak algılamasına yol açan kültürel tutumun bir sonucu olarak görülebilir (Türker,1996: 23; İsen,1995: 145,166, Aziz,1994: 48 ). Erkeğin bu algılaması, resmi eş ile de sınırlı kalmayarak sevgilileri ve hatta evli kadınlardan seçilen sevgilileri bile kapsamaktadır. Öyle ki, kadınların sevgililerinin zorbalığından kurtulmak için onları resmi nikâhlı kocalarının yardımı ile öldürerek kurtulmayı denedikleri bile vakidir (İsen,1995:171).
Namus Saiki
Saik, kasttan önce gelen ve kastı hazırlayan bir duygu ve düşüncedir. Hatta ‘’failin harekete geçmesine yol açan nedendir’’demek daha yerinde olacaktır. Kişi yaptığı hareketleri mutlaka belli bir saikle yapar. Saikin suçun unsuru olarak kabul edildiği hallerde, o suç açısından özel kast aranıyor demektir (Centel, Zafer ve Çakmut, 2006: 394). Ancak saik suçun unsuru olarak düzenlenmemiştir fakat tamamen göz ardı edilmesi ceza hukuku ilkelerine aykırı olacaktır. Hâkim cezanın hesaplanmasında saiki göz önünde bulunduracaktır. Suçun unsuru olarak saike yer verilmesi, failin belirli saikle hareket etmesinin, o suçun benzer suçlardan ayırt edilmesinde önemlidir. Failin kastının söz konusu saikin etkisinde oluşması durumunda artık özel kasttan söz edilir. Türk ceza hukukunda özel kast, amaç maksat gibi kelimelerle ifade edilmiştir. Ancak maksat, failin gerçekleşmesini istediği kanuni tipte yer alan netice anlamına gelmektedir. Amaç ise, neticenin ötesinde failin elde etmek istediği menfaattir (Demirbaş, 2006: 343-344). Bunu bir örnekle açıklamak gerekirse;
Failin namus saikiyle kardeşini öldürmesinde saik, törelerin gereklerini yerine getirmek, toplumun baskısından kurtulmaktır. Gerçekleştirmek istediği netice yani maksat, kardeşini öldürmektir. Son olarak amaç ise, öldürmek dışında sağlamak istediği başka menfaatlerdir yani namusunu temizlemek, toplum içine çıkabilmek şeklindedir.
Şu konuya da dikkat çekmek gerekirse, yapılan araştırmalarda, namus cinayetlerinde sanıkların %90’a yakınının erkek, %10’a yakınının kadın olduğu görülmektedir. Faillerin %40’a yakınının 17 yaş altında olması ise tesadüf değildir. Cezadan kaçınmak için namus cinayetleri, cezai sorumluluğu bulunmayan veya daha az ceza alacak olan erkek çocuklara işlettirilmektedir. Maktul/mağdurla yakınlık bağına baktığımızda, faillerin birbirini tanıdıklarını, kan bağı ve yakın akraba ilişkisi içinde bulunduklarını görmekteyiz. Konu namus olunca aile bireyleri ve yakın akrabalar sanığa yardımcı olmakta, kimi zaman ailenin kadın üyelerinden de destek alınmaktadır (Yirmibeşoğlu, 2008: 118).
Namus cinayetini işleyenlerin toplum içinde itibarı yüksektir. Namus cinayeti yargılamasında ceza indirimleri nedeniyle birkaç yıl yatıp çıkan çocuk ya da gençler topluma bir kahraman olarak sunulurlar ve bütün sosyal çevrelere dâhil olabilirler. Namus cinayetine ilişkin olarak, faillerin yaşadıkları bölge, ev, etkilendikleri kültür incelendiğinde de benzer sonuçlar ortaya çıkmaktadır.
Doğunun Namus Cinayeti, Batı’nın İhtiras Cinayeti
Yaşanan olaylar, namus adına işlenen suçların belli bir dine özgü olmadığını, dünyanın herhangi bir bölgesiyle de sınırlı kalmadığını göstermektedir. Bu tür suçlara Türkiye’de, Asya’da, Amerika’da, Ortadoğu’da, Afrika’da rastlanılması olayın niteliğinin değil yalnızca adının değişmesi sonucuna yol açmaktadır (Köprülü, 2007: 44).
Namus cinayetlerinin Batıdaki görünümü ihtiras suçları şeklindedir. Her ne kadar ihtiras cinayetleri ve namus cinayetleri şimdiye kadar farklı algılanmış olsa da, aslında bu iki durumun kadın ve kız cinayetlerinin aynı evrimden ve düşünce sisteminden geçerek aynı sonuca ulaşan eylemleri ifade ettiğini görmekteyiz. Şekil ve zaman bakımından farklılaşma dahi, aslında olaylara verilen tepkiler bakımından fark yaratmaktadır. Namusta, mağdurun ya da maktulenin yaptığı hareketin iffetsizliği veya namussuzluğu tartışılır. İhtirasta ise, sanık olayı gördüğü anda şuurunu kaybederek cinayeti işlemiştir. Kendini o an bilmez ya da bilemez.
Sonuç olarak namus cinayeti bir toplumsal olgudur. İnsanlığın olduğu her yerde, her an; ne kadar isim, cisim, biçim vs. değişse de bu tür suçlar varlığını sürdürecektir.
Haksız Tahrik
Haksız tahrik kavramı cezayı azaltıcı, kişisel ve genel yasal nedendir. Kanundaki tanımdan hareketle; haksız bir failin (hareketin) meydana getirdiği öfke veya şiddetli üzüntünün etkisi altında suç işleyen kimseye daha az ceza verilir (TCK m.29). Haksız tahrikte, fail daha az kusurlu sayılır. Haksız tahrikin koşulları ise şunlardır:
Tahrik edici bir fiilin bulunması
Fiilin haksız olması
Fiilin hiddet veya şiddetli eleme neden olması
Tahrik edene karşı tepki gösterilmesi
Nedensellik bağı
Bu koşullar arasında en sıkıntılı husus fiilin haksız olmasıdır. Tahrik edici fiil haksız olmalıdır. Hukuka aykırı her türlü davranış, haksız fiil niteliği taşır. Yargıtay kararlarında, hangi fiillerin haksız sayılacağı konusunda birçok örnek bulunmaktadır.
Yargıtay’a göre şu eylemler haksız tahrik teşkil eder: Öldürülenin birlikte aynı evde oturduğu gelinini sık sık hakaret ederek dövmesi, failin karısına cinsel tacizde bulunulması, mağdurun, sanığın abbasının kahvehanesinde içtiği çayı beğenmeyerek bardağı yere atıp aşağılayıcı sözler söylemesi, mağdurun olaydan birkaç gün önce sanığın oğluna cinsel tacizde bulunmuş olması.
Sonuç olarak haksız tahrik ve namus cinayetleri kapsamında üzerinde durulması gereken esas nokta, haksız tahrik indiriminin mağdura değil faile karşı uygulanacak olmasıdır. Bir genç kızın tecavüze uğraması olayında kızın, kendi aile bireyleri tarafından öldürülmesi halinde haksız tahrik hükümlerinin uygulanması mümkün olmamakla birlikte, tecavüz eden kişinin öldürülmesi durumunda haksız tahrik hükümlerinin uygulanması yerinde olacaktır.
Bulgular ve Değerlendirme
Çalışmamızın merkezine aldığımız makalenin (Türkiye’de Namus Saikiyle İşlenen Adam Öldürme Suçlarının Değerlendirilmesi) bulgularına göre 1995 ila 2000 yılları arasında Yargıtay 1. Ceza Dairesi’ne intikal eden dosyalar incelenmiştir. Bu beş yıllık dönemi kapsayan süreçte, 1. Ceza Dairesi’ne gönderilen 2423 dosyanın 199 adedinin namus saiki ile işlenen suçlara ait olduğu tespit edilmiştir. Dosyaların gönderildiği mahkemeler bölgeler bazında değerlendirildiğinde, hemen hemen eşit bir dağılım gösterir gibi görünse de, dosya sayısının nüfusa göre oranlanması durumunda Eğe ve G.Doğu Anadolu Bölgelerinin ağırlık kazandığı gözlemlenmektedir.
Namus saiki ile işlenmiş olan 199 adet suç iller bazında ele alındığında ise, 59 ilden dosyanın gönderildiği, bu iller arasında İstanbul (n:15), İzmir (n:11), Gaziantep (n:11) ve Diyarbakır’dan (n:10) gönderilen davaların, toplam dosyaların %23’ünü oluşturduğu anlaşılmaktadır.
Faillerin ikametgâhlarına göre yapılan ayrımda, %63’ünün (n:160) şehirlerde, %22’sinin (n:55) köyde yaşadığı anlaşılmaktadır.
Faillerin %85’inin (n:226) erkek, %15’inin (n:38) kadın, maktul ya da mağdurların %71’inin erkek (n:161), %29’unun kadın (n:63) olduğu saptanmıştır. Toplam 264 failin %46’sı (n:124) 18-30 yaş Aralığında,%32’si (n:86) 30-50 yaş aralığında; toplam 226 maktul ya da mağdurların %36’sı (n:82) 30-50 yaş Aralığında, %32’si 18-30 yaş aralığındadır.
Öğrenim durumu açısından ele alındığında, faillerin 213’ünün (%80) okur-yazar, 3’ünün(%1) lise ve üzeri okullardan mezun, 15’inin (%5) okuma-yazma bilmediği görülmüş, 33’ünün eğitim durumu hakkında bilgi edinilememiştir. Faillerin %60’ı (n:159) evli iken %26’sı (n:71) bekâr ya da duldur. %12’sinin (n:34) ise medeni durumu hakkında bilgi yoktur. Çalışma durumları ve meslekler açısından yapılan incelemede faillerin %53’ünün (n:142), %33’ünün (n:89) emekli, %11’inin (n:31) ise işsiz olduğu görülmüştür.
Faillerin sabıka durumları araştırılmış,211’inin sabıkasız, 30’unun sabıkalı olduğu anlaşılmış, 23’ünün ise sabıka durumuna ilişkin bilgi edinilememiştir.
Dosyalar incelendiğinde, birbirine benzer pek çok öykü ve suç işleme gerekçesinin olduğu görülmektedir. Faillerdeki namus anlayışını ve onları suça iten nedenleri anlayabilmek bakımından bir kaçını belirtmek gerekirse; failin, kendisine sarkıntılıkta bulunan ve livata yoluyla ilişki teklif eden iş arkadaşını (Şanlıurfa 1.ACM.), evli olduğu halde başka erkeklerle ilişkiye giren ablasını (Antalya 2. ACM.), babasından boşandıktan sonra annesi ile gayrimeşru ilişki yaşayan kişiyi ve annesini ( Üsküdar ACM.), abisini eşine sürekli tecavüz eden babasını (Batman ACM), evlenmek vaadi ile ilişkiye girip kendisini hamile bırakan, daha sonrada vazgeçip başkası ile evlenen aynı köylüsünü (Salihli ACM.), evlerinde misafir olduğu sırada kendisine iki sefer elle sarkıntılıkta bulunan ablasının kayınpederini (Otlu ACM.) namus ve şerefini kurtarmak saikiyle öldürdüğü anlaşılmaktadır. İncelenen dosyalarda, suçta kullanılan alet açısından yapılan değerlendirmede, ağırlıklı olarak ateşli silahların kullanıldığı (%57, n:114), ikinci sırayı kesici delici aletlerin aldığı (%29, n:59) belirlenmiştir.
Bir başka incelediğimiz makalenin (Namus Cinayetler: İkibinli Yıllara Dair Rakamları ve Değişimleri Yorumlamak) bulgularından elde ettiğimiz verileri üç ayrı tablo üzerinden sizlere yorumladık. İncelenen makaledeki veriler 2015, 2011 ve 2005 yılları kapsamında işlenen kimi namus cinayetlerinden elde edilmiştir. Bu cinayetler, 2005 yılı için şubat-mayıs, 2011 yılı için mayıs-haziran ve 2015 yılı için haziran temmuz dönemlerinde işlenmiştir. Haber siteleri, kadınlara yönelik cinayet vakaları esas alınarak taranmıştır.
Tablo 1: 2015 2011, 2005 yıllarında işlenen kimi namus cinayetlerinde mağdur-zanlı sayısı arasındaki ilişki ele alınmıştır.
2005 | 2011 | 2016 | |
Ölüm Kadın Erkek Bebek Yaralı Kadın Erkek | 31 16 (52) 14 (45) 1 (3)
3 8 | 38 18 (47) 20 (53) 0
4 4 | 39 21 (51) 17 (44) 1 (2)
2 1
|
Zanlı Kadın Erkek | 32 3 (9) 29 (91) | 32 4 (13) 28 (87) | 32 7 (22) 25 (78) |
İntihar Kadın Erkek | 0 | 4 0 4 | 3 0 3 |
Tablo 1’de 2015’e dair altı çizilmesi gereken iki veri vardır. İlki, önemli bir artış gösteren kadın zanlı sayısıdır. Bu, onurlarını korumak için eş veya sevgili cinayeti işleyen kadınları içermektedir. İkinci dikkat çeken veri, intihar eden erkeklerle ilgilidir. Sevgilileri veya eşlerini öldürdükten sonra intihar eden erkeklerden oluşan rakam, 2005 yılıyla karşılaştırıldığında oldukça dikkat çekicidir.
Tablo 2: Zanlı-mağdur ilişkisi ele alınmıştır.
2005 | 2011 | 2015 | |
İlişki derecesi Evlilik Evlilik dışı | 19 10 | 15 17 | 17 15 |
Zanlı-kurban ilişkisi Eş Sevgili Kız babası Erkek kardeş Akraba (kız) Anne Oğul Kayınpeder Kayınbirader Nişanlı Yabancı
|
8 3 6 4 3 1 2 2 2 1 0 |
15 9 2 2 1 0 0 0 0 0 3 |
17 9 2 0 1 2 0 0 1 0 0 |
Evlilik durum Şüphe Zina Ayrılmış Boşanmış Nişanlı Kaçma Berdel
| 11 1 2 1 1 1 2 | 10 2 2 0 1 0 0 | 7 2 1 7 0 0 0 |
Tablo 2’de zanlı ile kurban aralarındaki ilişki dereceleri verilmiştir. İlk kategori cinayetin genel sosyal bağını göstermektedir. Evlilik dâhilinde vakalarda kısmi gerileme söz konusuyken, evlilik öncesi ilişkilerde ciddi bir artış vardır. Bu değişim daha bariz bir şekilde zanlı-mağdur ilişkisinde de görülmektedir. 2005 yılında 32 cinayetten 3’ü sevgili tarafından işlenmişken, bu sayı 2015 yılında 9’a çıkmıştır.
Tablo 2 verileri önemli bir dönüşümü daha göstermektedir. 2005 yılında evlilik dâhilinde veya dışındaki cinayetleri işleyenler içinde baba, erkek kardeş ve akrabalar ciddi bir sayıya (32 cinayetten 17’si) sahipken –ki bu geleneksel namus cinayetlerinin önemli bir özelliğidir, bu sayı 2015 yılında 4’e düşmüştür.
2015 yılına ait verilerde daha fazla boşanmış kadınların eski eşleri tarafından öldürüldükleri görülmektedir. Buna karşın, 2005 ile karşılaştırıldığında aynı evin paylaşıldığı ortamlarda işlenen cinayet orantısında düşüş olmuştur. Her iki veri birbirini desteklemektedir.
2005 | 2011 | 2015 | |
Suç Mahali Şehir İlçe Köy | 23 (72) 7 (22) 2 (6) | 19 (60) 11 (34) 2 (6) | 18 (56) 8 (25) 6 (19) |
Bölge Marmara Ege İç Anadolu Akdeniz Batı Karadeniz Doğu Karadeniz Doğu Anadolu Güneydoğu | 6 3 5 8 0 3 3 4 | 6 9 5 5 2 2 2 1 | 3 10 8 4 1 2 2 2 |
Tablo 3: Cinayetin işlendiği yerler ele alınmıştır.
Tablo 3 üç konuda tamamlayıcı bilgi sunmaktadır. İlki, cinayetlerin işlendiği yerleşim birimleri hakkındadır. Burada iki şey dikkati çekmektedir: 2005 yılında cinayetlerin yüzde 72’si şehirlerde gerçekleşirken, bu sayı 2015 yılında yüzde 56’ya düşmüştür. Buna karşın, 2005 yılında cinayetlerin yalnızca 2 tanesi köylerde işlenirken, bu sayı 2015 yılında 6’ya çıkmıştır. Yine bölgeler bazında bakıldığında, 2005 ile 2015 arası, özellikle Ege, Marmara, Akdeniz ve İç Anadolu açısından değişimler gözlemlenmektedir.
Toplum ve Namus Olgusu
Toplumsal olgular doğası gereği dışa ait olduklarından, bireye ve bireysel bilince dışarıdan baskı yapmaktadırlar. Durkheim (1994: 45) toplumsal olgunun bireyler üzerinde zorlayıcı güçle kendisini göstermektedir. Ona göre bu gücün varlığı, belirli bir yaptırımın varlığı ya da olgunun onu ihlale yeltenen her bireysel girişime karşı gösterdiği dirençle kendisini belli etmektedir. Sosyalleşme sürecinden itibaren bireyin kimliği ve kişiliği kolektif baskı altında şekillendiğinden bu normalize edilmektedir. Tıpkı hava basıncını üzerimizde hissetmemiz gibi toplumsal baskı da doğallaştırılmaktadır.
Bu baskıyı başta bizim ülkemiz olmak üzere, sıkı sıkıya değerlerine bağlı, diğer birçok ülkelerin bireyleri üzerinde hissedecektir. Kısacası yaşadığımız topluluğun ya da toplumun kültürü namus cinayetine yol açabilir. Bu bağlamda incelemiş olduğumuz makaledeki (Namusunu Kanla Temizleyenler…) bir görüşmeden alıntı yapmak istiyoruz:
‘’Toplumun baskısı çok yüksek ama yaptığımdan pişman değilim. Uzayda da olsam yapardım. Aynı haltı sen yapmışsın gibi müthiş bir baskı görüyorsun… Bu tür bir durumda yabancı bir ülkeye de gitseniz o baskıyı üzerinizde hissedersiniz. Şöyle ki; sanki oradaki herkes senin o namussuzluğu kabullendiğini biliyor gibi hissedersin. En ufak bir ters bakıştan hemen şüphelenirsin’’(Erkek, lise,29)
Görüldüğü gibi belki de bizler hiç farkında olmadan bazı sapmalara ve suçlara sebebiyet verebiliyoruz. Çünkü bizler nasıl sudan ve ekmekten bağımsız yaşayamazsak ve hatta onlar için her an suç işleme potansiyeli taşıyorsak; kültürümüze de aynı şekilde bağımlıyız.
Namus cinayeti denilince genel kanı kadınların öldürülmesidir. Fakat sanılanın aksine her namus davası kadının öldürülmesi ile sonuçlanmamaktadır. İncelemiş olduğumuz makalede, kurbanların çoğunlukla erkek olduğu ve çoğu zaman kadına dokunulmayarak sadece erkeklerin cezalandırıldığı tespit edilmiştir. Bu durum incelemiş olduğumuz makaledeki (Namusunu Kanla Temizleyenler…) görüşülenlerden Q tarafından şöyle ifade edilmiştir:
“Biz erkek tarafı olarak üzerimize düşeni yaptık. Suçlu olan erkeğimizi öldürdük. Karşı tarafın haysiyeti, şerefi yok ki, kızını o haliyle kabul ettiler. Bize, ‘Bizim peşimizi bırakın, biz bu olayı kapatıyoruz. Biz öldürmeyiz, birisinin altında da görsek öldürmeyiz, çekip alırız.’ dediler. Sonradan duyduğuma göre kadının aile tarafında daha önce de böyle benzer şeyler olmuş.”(Erkek, Okur-Yazar,26)
Sosyolojik açıdan hukuk, ödül ve ceza esasına göre işleyen mekanik bir sistem değildir. Suçun kapsamının değiştirilerek cezaların arttırılması suretiyle resmi olarak namus cinayetlerinde bir azalmanın olduğu görülse de bunun yeterince gerçeği yansıtmadığı söylenebilir. Çünkü gerek incelenen makaledeki görüşmecilerden bir kısmının gerekse de bazı cezaevi görevlilerinin beyanına göre namus cinayetleri azalmıyor fakat yön değiştiriyor. Gerçek neden namus olmakla birlikte ailenin itibarı, cezaların ağırlığı gibi hususlar dikkate alınarak mesele alacak-verecek, arazi davası gibi nedenlere indirgenerek cezanın hafifletilme yoluna gidildiği iddia edilmektedir. Örneğin, incelediğimiz makaledeki (Namusunu Kanla Temizleyenler…) bir katılımcı X’e göre;
“Bana soracak olursanız bölgemizdeki cinayetlerin %40’ı namus yüzünden işlenmekte, ama dışarıya başka sebepler anlatılıyor. Her iki taraf da olayı bilir ama dışarı sızdırmazlar. Dedikodu konusu yapılmasın diye yabancıların duyması istenmiyor.”(Erkek, Lise, 28)
KAMER (2005: 16)’de çalışmalarında; “cinayetlerin mal paylaşımını, ensest vakasını gizlemek gibi nedenlerle işlenmiş olabileceğine ve namusun “kisve” olarak kullanılabileceğine dikkati çekmektedir. 04.05.2009 tarihinde Mardin’de 44 kişinin ölümüyle sonuçlanan Bilge Köyü olayının perde arkasında “ensest” ilişkisinin olduğu yönünde bazı söylentilerin olduğu dikkate alınırsa bazı cinayetlerin gerçek nedeninin namus olgusu olduğu öğrenilmektedir.
SONUÇ
Namus saikiyle adam öldürme cinayetlerinin tüm toplumlarda olduğu gibi ülkemizde de yaşandığı bir gerçektir. Doğu ile batı veya din farklılıklarına göre ne kadar biçimsel olarak değişkenlik gösterse de bu, namus cinayetlerinin toplumsal bir olgu olmadığı gerçeğini yansıtmaz.
Bizim ülkemiz de namus cinayetlerinin yoğun yaşandığı bir toplumdur. Bunun nedeni bazılarına göre ataerkil yapıdan kaynaklı olup, bazılarına göre de sadece bu sorununun ataerkil sistemle açıklanamayacağıdır. Örneğin, basit bir ön yargı olarak namus cinayetlerinde mağdur olan tarafın çoğunlukla kadınların oluşturduğudur. Aksine yapılan araştırmalar sonucunda görülmüştür ki namus cinayetlerinde faillerin büyük bir kısmı erkek olduğu gibi mağdurların da büyük bir kısmı erkektir. Başka bir açıdan da bakmak gerekirse namus cinayetlerinde failler kadın da olabilmektedir.
Namus cinayetleri farklı toplumlarda da benzer sebeplerle işlenmektedir. Özellikle ataerkil yapıya sahip toplumlarda namus kavramı ne kadar kadın bedeni üzerinden tanımlansa da erkekler içinde bir namussuzluk söz konusudur. Faillerin çoğunluğunun erkeklerden oluşması da namus bekçiliğini erkeklerin üstlendiğinin bir göstergesidir. Erkeklerin nasıl ve neden böyle bir rol üstlendikleri de ayrı bir soru işareti taşımaktadır.
Ülkemizde en fazla namus cinayeti işlenen bölgelere (Marmara ve Ege) bakıldığında yine ön yargılarımızın tersini göreceğiz. Ve ayrıca namus cinayetlerinde azalma gözüküyor gibi olsa da asla bu göz boyamamalıdır. Yapılan araştırmalarda da görüldüğü gibi birçok namus cinayetleri medyaya yön değiştirilmiş şekilde yansımakta ya da hiç yansımamaktadır.
Namus cinayetlerinin mekanizması sadece fail ve mağdur ilişkisi tarafından işlememektedir. Bizler içinde bulunduğumuzun toplumun kültürel norm ve değerlerinden asla bağımsız yaşayamayız. İyiye yönelme durumlarında toplumun iyiliğinden söz edilebildiği gibi olumsuz sapma ve suçlara yönelme durumunda da toplumun işleyişinden söz edilebilmelidir.
Namus cinayetlerinin hukuki boyutuna da bakacak olursak çok sağlıklı olduğu söylenemez. Türk Ceza Kanunu’nun 29. Maddesi’nde bahsedilen “haksız tahrik” durumu tartışmaya çok açık konumdadır. Ne kadar sağlıklı işlediği tartışılır.
Tablo 1’de incelendiği gibi 2015 yılının haziran ve temmuz ayının namus cinayeti sayısı 39’dur. Bu sayı bize namus olgusunun ne kadar ciddi bir boyutta olduğunu gösteriyor. Bu sorun asla ve hiçbir zaman tek bir bakış açısıyla çözülemez. O yüzden bu toplumsal olguya çok büyük geniş açıdan bakmalıyız.
İnsanlığın olduğu her yerde ve her zaman suç olacağından biz namus cinayetlerinin sıfırlanabileceğini düşünmüyoruz. Lakin namus cinayetlerini en minimum düzeye indirmek hepimizin tek gayesi olmalı. Fakat bu hiçbir zaman at gözlüğünden bakarak başarılabilecek bir şey değildir. Bizim önerimiz bilinçli bir eğitim, istikrarlı ve adaletli bir hukuk sisteminin inşasıdır. Bunu sağlayabilmek için de tüm önerileri, politikaları, çözümleri, kuramları ve bilimi tek bir çatı altında birleştirebilmeliyiz.
KAYNAKÇA
Akbaba, B. Z. (2008). Töre, namus ve töre sakiyle kasten öldürme. TBB Dergisi, Sayı: 75.
Arslan, D. A., (2012). Sosyoloji ve Yöntem Yazıları. Mersin: Kalkan Matbaacılık.
Bilgili, N. Ve Vural, G. (2011). Kadına yönelik şiddetin en ağır biçimi: namus cinayetleri. Anadolu Hemşirelik ve Sağlık Bilimleri Dergisi. 14: 1.
Çakır, R. ve Yavuz, M.F. ve Demircan, Y.T. (2004). Türkiye’de namus saikiyle işlenen adam öldürme suçlarının değerlendirmesi. Adli Tıp Dergisi: 18(3-4): 27-33.
Erjem, Y. (2016). “Sapma, Suç ve Sosyal Denetim”, Sosyoloji Günlük Yaşamı Anlamak. Arslan, D. A., Çağlayandereli, M., Çanakkale: Paradiğma Akademi.
Gezik, E. (2003). Namus cinayetleri: İkibinli yıllara dair rakamları ve değişmeleri yorumlamak.
Kocadaş, B. (2016). Sosyolojik açıdan gençlerin namus ve şiddet değerlendirmeleri. Sosyolojik Düşün. Cilt: 1. Sayı: 2.
İsen, G. (2001). Namus cinayetleri: Hukuki bir olgunun sosyal boyutu. G.Ü. İ.İ.B.F. Dergisi.1.
Öztürk, M. ve Demirdağ, M.A. (2013). Namusunu kanla temizleyenler: Mardin cezaevinde namus davası nedeniyle yatan mahkûmlar üzerine bir araştırma. Sosyal Politika Çalışmaları Yıl:13 Cilt: 7 Sayı: 30.
İnci, Ü. H. (2013). Basında yer alan namus cinayetlerinin sosyolojik analizi. Tarih, Kültür ve Sanat Araştırmaları Dergisi. Cilt: 2 Sayı: 3.