“Türkiye’de sosyoloji okunmaz!” mı?

Sosyolog adaylarına umut aşılaması umuduyla...

“Türkiye’de sosyoloji okunmaz!” mı?
Türkiye'de Sosyoloji Okunmaz Mı?
0

Bu yazıyı okuyan değerli meslektaş adayım,

Eminim eğitim öğretim hayatın boyunca defalarca kez “Türkiye’de sosyoloji okunmaz!” cümlesiyle karşılaşmışsındır. Şimdi bu alanda 8.yılını dolduran bir sosyolog olarak sana “umut aşılamayı” deneyeceğim…

Öncelikle sosyolojinin tonlarca tanımı içinde kendime en yakın bulduğum ve sosyolojiyi en iyi tanımladığını düşündüğüm “Sosyoloji bir dövüş sporudur” tanımının pratikteki karşılığından bahsetmek istiyorum. Sosyolog olarak bizlerin evvela üzerine eğileceğimiz konunun “problemini” bulmamız gerekir. Yani bizler aslında çözülmüş meselelerle değil temeldeki problemlerle ilgileniriz. Bu sebeple bizlere “toplum doktoru” da denmesi aslında hiç de abes durmaz. Çünkü bir nevi doktor gibi bizler de toplumun açık yaralarına dokunup onlara dair önerileri reçeteleştiririz.

Kimi zaman kendimizi bu süreç içinde bir dövüşün de içinde buluruz. Çünkü toplumdaki normlar, gelenek ve görenekler, yasaklar, kabuller vs her şey bizler için inceleme ve irdeleme konusudur. Bildiğiniz gibi özellikle manevi kültür öğelerinin değişim ve dönüşümü zaman alıcıdır çünkü toplumun bu öğelerin değişimine karşı bir direnci mevcuttur. Sosyolog olarak bizler işte bu alanlarda kendimizi ringe atarak kolları sıvayıp adeta bir dövüşe girer ve “hassas”, “yasak”, “günah”…tüm kavramları araştırmaya başlarız.

Sosyolojiyi sadece bir meslek alanı olarak görmek

Günümüzde hemen hemen her bilim dalı “mesleki kazanç” alanı olarak değerlendirilmeye başladı ne yazık ki…Üniversiteye hazırlanan gençlerimizin çoğu “ben aslında şu bölümü okumak istiyorum ama iş bulamam diye vazgeçtim” diyor. Yani biz gençlerimizi hayallerinden uzaklaştıran bir sistemi kendi ellerimizle yaratıyoruz.

Bu vazgeçişten nasibini en çok alan bilim dallarından birisi de sosyoloji. Henüz neliği üzerinde dahi toplumun genelindeki kafa karışıklığı bitmemişken bir de devamlı “işsiz kalırsın” yaftasıyla “suçlanan” bölümümüz, niteliğini de geliştiremez hale geliyor.

Gençleri kazanç temelli bir sisteme sürükleyen bu durum Türkiye’deki bilimsel faaliyetleri de doğal olarak etkiliyor ve öğrencilerin bu alanlardaki heveslerini kırıyor…

İstenç temelli eğitim

Sosyolojinin en önemli çalışmalarından biri de eğitimdir. Yukarıda bahsettiğim konuların hepsi bizler için aynı zamanda çalışma konularıdır. Bu konulardaki problemleri tespit edip fikir üretmek gelecek nesillere yapabileceğimiz en önemli yatırımdır…

Öğrencilerin istenç temelli bir eğitim sisteminde yoğurulması günümüzdeki en önemli meselelerden biridir. Sosyoloji alanında da lisede verilen felsefe grubu derslerindeki nitelik artırılarak öğrencilerin sınavlara hazırlık sürecinde sosyolojiye dair fikir sahibi olmaları sağlanmalıdır. Lisede aldığı sosyoloji dersleri sayesinde bu alana gönül vermiş biri olarak söyleyebilirim ki üniversitenin ilk senesinde hiç zorlanmadan sınavlardan yüksek notlar almamı sağlayan lise öğretmenimizin bize verdiği eğitim olmuştu…

Türkiye’de sosyolojiyi dipsiz kuyulardan çıkarmak…

Modern dünyanın en tanınan sosyologlarından Giddens, “Sosyologlar, umudunuzu kaybetmeyiniz! Sizler hala kazanabileceğiniz ya da yorumlayabileceğiniz bir dünyaya sahipsiniz!” sözüyle aslında bugün hepimize umut aşılayacak cümleyi kurmuş.

Türkiye’de sosyoloji bölümünün neredeyse tüm üniversitelerde var olması, puanının düşük olması, eğitimin saha çalışmalarından ziyade teorik eğitime dayanması, AÖF sisteminden mezun olan öğrencilerin de örgün eğitim olanaklarından yararlanması, alana dair yapılan akademik çalışmalara yeterli kaynakların sağlanmaması gibi sayılabilecek birçok problem belimizi bükse de bu problemleri de ancak ve ancak üzerine gidip emek vererek aşabileceğimiz gerçeğini unutmamamız gerekir.

Ziya Gökalplerin, Hilmi Ziyaların, Behice Boranların, İbrahim Yasaların, Mübeccel Kırayların açtığı yolu tüm engebelerine rağmen yürümek ve üzerine taşlar koymak bugün de bizlerin görevi.

Bu yolda size verebileceğim benim açımdan en değerli tavsiye, umudunuzu asla kaybetmemeniz ve verdiğiniz emeklerin karşılığını mutlaka alabileceğinizi bilmeniz olacaktır…

Ayağımızı çamura değdirmeden, sormadan, sorgulamadan, eleştirmeden, anlamaya çalışmadan, anladığımızı anlatmadan, her anı üreterek geçirmeden, toplumun her tabakasıyla temas etmeden bu alanda ilerlememiz ve bu alanı ilerletmemiz mümkün değil.

İntihalden, nepotizmden, haksız yazarlıktan kaçınarak ilerde meslektaşlarımızın gireceği yolun çakıllarını bizler şimdi temizlemeye başlayabiliriz.

Cemil Meriç’in “fikirleri uyandıracak prensleri” bizleriz. Bourdieu’nun “rahatsızlık verenler” diye tanımladığı bilim insanları bizleriz. Behice Boran’ın “değişmenin bilimi” dediği sosyolojiyi umut ve emekle daha da ileriye taşıyacağız. Tüm meslektaş adaylarıma ve meslektaşlarıma hem başarı hem de kararlılık diliyorum.

Yazımı Brecht’in dizeleriyle bitirmek istiyorum ve en güzel dörtlüklerinden birini bırakıyorum:

“Bütün düşünürlerini okuyacağız bütün çağların

Bütün ustaların bütün tablolarını göreceğiz

Arkadaş olacağız bütün insanlarla

Ve bütün insanlara öğreteceğiz gerçeği”

Ege Üniversitesi sosyoloji bölümünü onur derecesi ile tamamladım. Yorumlayarak, anlayarak, çatışarak ve çalışarak sosyoloji öğrenmenin tadına varmaya devam ediyorum.Bana LinkedIn üzerinden ulaşabilirsiniz. Sevgiyle...

Yazarın Profili

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir