Kadın hareketleri yani feminizm, kadın ve erkek bireylerin toplumsal hayatta eşit konumlarda olmaları gerektiğini, kadın bireylerin de iyi koşullarda yaşamalarını savunan bir görüştür. Kaynaklara genel olarak baktığımızda kadın hareketleri genel olarak üç dalga şeklinde incelenmiştir. Bu üç dalganın tarihsel kökenine baktığımıza batıda ve Türkiye’de eş zamanlarda ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Batıda da Türkiye’de de kadın hareketlerinin ortaya çıkışı içim 19.yy sonlarını ve 20.yy başlarını tarih olarak verebiliriz. Bu tarihler içerisinde gelişmiş olmasının sebebi de şudur ki; feminizm hareketlerinin oluşmasında ve sürdürülmesinde sosyal hayatımızdaki değişimlerin, dönüşmelerin etkisi oldukça fazladır. 19.yy ve 20.yy’ Da toplumların iktisadi ve politik açıdan değişimler yaşadıkları dönemlerdir
Yukarıda feminizm ve kadın hareketlerinin oluşmasından kısaca bahsettikten sonra önce Türkiye’de daha sonra ise Batıda kadı kadın hareketlerinin oluşum süreçlerini açıklayacağım. Türkiye’de kadın hareketlerine bakıldığında kaynaklar bunun başlangıcını 1980 yılı olarak alsa da aslında kadın hareketleri için bakmamız gereken dönem Osmanlının son dönemleridir. Osmanlı döneminde gerçekleşen kadın hareketlerini sosyal bilimciler tarafından iki şekilde adlandırılmıştır. Bunlardan ilki; erken dönem; ikinci ise; birinci dalga hareketleridir. Kaynaklara genel olarak baktığımızda Osmanlının son dönemlerinde gerçekleşen kadın hareketlerini birinci dalga kadın hareketleri içerisinde değerlendirilmesi gerektiğini görmekteyiz. Osmanlı döneminde kadın hareketlerinin ortaya çıkışı 1870’li yıllara denk gelmektedir. Bu tarih itibariyle Osmanlı kadınları konuşma, eğitim görme, saygı kazanma gibi haklara sahip olmak için birlik olmaya başlamışlardır. Kadınların birlik olmaya çalışmalarındaki temel etken ise Tanzimat dönemiyle birlikte gelen yeniliklerden etkilenmiş olmalarıdır. Kadın bireyler bu etkilenmeyle birlikte vakıf oluşturmaya başlamış ve dergiler yayımlamışlardır (Ergün, Güler& Tanyel, 2010: 47-49). Kadınlar dergilerde, özel alanlarda toplumun atfettiği annelik ve kadınlık rollerini değiştirmek, kamusal alanın parçası olmak istediklerini yazmışlardır. Osmanlı şeriatla yönetilen bir toplum olduğundan ötürü de kadının konumu erkeğin arkasında kalmıştır. Şeriat sistemi ile kadın bireyler iyice göz ardı edilenler olmuştur. Bütün bunlar kadınları psikolojik olarak etkilemiş ve kadın bireyler dergilerde de bunları dile getirmişlerdir. Kısacası kadın bireyler Birinci Dalga Kadın Hareketleriyle hane içi yaşantı ve toplumsal hayat ile ilgili konularda haklar elde ettiler. Kadın bireyin çalışma hayatında hak kazanması ise Türkiye’nin siyasi olarak yaşadığı değişimle gerçekleşmiştir. Erkek bireyler savaşa ve askere gittikçe kadın kamusal alana girmiştir. Kadın hareketlerinin ikinci dalgasının başlangıcı ise cumhuriyet dönemiyle olmuştur. Cumhuriyet ile birlikte kadınlara bir sürü yenilikler de gelmiş oldu, cumhuriyetle birlikte kadın bireyler oy kullanma hakkı kazandı ve 1934 yılında anayasanın değişmesiyle kadınlar ve erkekler kamusal alanda eşitlendiler. Cumhuriyetle birlikte poligami evliliklerin yerini monogami evlilikler almaya, dini nikâhın yerini de resmi nikâh almaya başladı. Kadınlar da erkeklerin sahip olduğu, miras ve velayet haklarına sahip olmaya başladılar. Cumhuriyet ile birlikte kadın hakları devlet eliyle çözümlenmeye başlamıştır. Bu dönemde yapılan yenilikler ile birlikte batılılaşma yolundaki engellerimiz de aralanmaya başlandı. Kadın sorunu, Marksist teorinin anti- feminizmiyle ilişkilendirildi. Kadının, insan haklarının yerine proleter hakları üzerinde duruldu. Sosyalist düşünceye sahip bireyler bacı kavramını geliştirdi. Ve 8 Mart 1976’da dünya emekçi kadınlar günü kutlanılmaya başlandı (Şanlı, 2014; 99).Türkiye Osmanlının son ve cumhuriyet dönemlerinde kadın hareketlerini gerçekleştirmeye çalışsa da, kadın hareketlerinin, gerek kültürel gerek sosyolojik anlamda geliştiği dönem 1980 yıllarıdır (Şanlı, ; 102). Türkiye’de üçüncü dalga kadın hareketleri, hükümetten bağımsız, kendiliğinden ortaya çıkmış ve belli yayın organlarından oluşmuştur. Üçüncü dalga kadın hareketleri, ilk iki kadın hareketlerinden, belli bir hegemonyadan etkilenmeme ve yalnızca kadın sorunlarına odaklanmasıyla ayrılmaktadır. Kadınlar üçüncü dalga ile kendi özel alanları ile ilgili alanlarda mücadele etmeye başlamışlardır. Kadınlar ilk olarak birlik oluşturarak istismar konusunda örgütlenmişlerdir. Kadın bireyler üçüncü dalga kadın hareketleriyle özel olanın politik olduğu düşüncesini kabul etmişler ve özel alanları doğrultusunda haklar talep etmişlerdir. Kadınların hak talep etmedeki amaçları geçmişten beri var olan tüm kurumlarda da etkisini gösteren ataerkil yapının yeniden şekillenmesini ve sosyal kurumları da yeniden şekillendirmesini sağlamaktır. Üçüncü dalga kadın hareketleriyle beraber, feminizm türler de oluşmaya başlamıştır. Feminizmin türleri, radikal feminizm, liberal feminizm ve Marksist feminizmdir. Feminizmi bu çeşitliliğiyle kimlik kavramı ilişkilendirilmiştir. Kimlik kavramı üzerinde duran kuramcılar kadın kimliğinin ön planda tutulmasını savunmuşlardır. Artık eşitlik söylemlerinin yerini farklılık söylemleri almaya başlamıştı. Üçüncü dalganın temeli özel olan politiktir düşüncesi, kadın mücadelelerinin temeli olmuştur. Kimlik hareketlerinin yükselmesiyle de her türlü fikrin gelişimi desteklenmiştir.
Batıdaki kadın hareketlerine baktığımızda ise; Anglo- Amerikan kadın hareketleri ve Fransız kadın hareketleri il örneklerdir. Batıda 19yy sonu ve 20yy başlarına doğru çıkan oy kullanma hakkı nedeniyle ortaya çıkan Amerikan feminizmi, kadın hareketlerinin birinci dalgasıdır. Fransız kadın hareketleri ise daha çok kültürel konularla ilgilenmesi nedeniyle ikinci dalga kadın hareketi içerisindedir.19.yy ve 20.yy kadın- erkek eşitsizliklerine odaklanılmış ve kadın bireylerin en temel haklarından biri olan oy kullanma hakkını kadınlar almışlardır. Kadın bireylerin oy hakkına sahip olmaları birinci dalga içerisindedir. İkinci dalga kadın hareketleri ise 1960 yılından başlayarak 1990 yılına kadın kadınların erkeklerden üstünlüğünü savunan radikal feministlerle ilerlemiştir. İkinci dalga kadın hareketlerinde, kadın bireylere uygulanan her türlü şiddeti, baskıyı ve dışlamayı eleştirmişlerdir. Her kadın farklı olduğunu savunarak, kadınların istek ve ihtiyaçlarının da farklı olabileceğini söyleyerek kimlik kavramına odaklanmışlardır. Her kadının kimliğinin farklılığını benimsemişlerdir. İkinci dalga kadın hareketleriyle birçok dernekler kurulmuş ve yönetilmiştir. Üçüncü dalga kadın hareketlerine ise yeni feminizm adı verilmiş ve 1990 yılı itibariyle kadına yönelik şiddeti basın yayın organlarında eleştirmişler, kadın kimliklerinin i kadınların ait oldukları habitus etrafında değerlendirmişleridir. Üçüncü dalga kadın harekeleri teknolojiye ve kitle iletişim araçlarıyla tüm dünyada aktif olmuşlardır (Örnek, 2015; 123).
Batıda ve Türkiye’de kadın hareketlerinin doğuşuna baktığımızda kaynaklar 19.yy ve 20.yy aralarında gerçekleştiği söylense de, Türkiye’de kadın hareketlerinin doğması Osmanlıyı bulmuş ve Türkiye’de bu harekelerde daha öncü konumda olmuştur. Batıda da Türkiye’de de üç dalgaya baktığımızda aslında hepsinin amaçları ortak fakat dönemleri farklılık göstermiştir. Türkiye’de kimlik kavramı üçüncü dalga içerisinde kullanılırken batı da kimlik kavramı ikinci dalga kadın hareketlerinde kullanılmıştır. Her iki tarafta da amaç kadının varlığını gün yüzüne çıkarmak, ataerkil sistemin ürettiği kodları yıkabildikleri kadar yıkmak olmuştur.
Kaynakça:
• SANCAR, Y. A. Ü. Ö. S. (2009). Türkiye’de Feminizm ve Kadın Hareketi. Sayı: 58 Bahar 2009, 245.
• ŞANLI, A. S. Türkiye’de Kadın Mücadelesi ve Demokrasi. In Third International Philosophy Congress (p. 97).
• ERGÜN, Y., GÜLER, B. & TANYER, İ (2010) “80 Sonrası Türkiye’de Kadın Hareketi” Kurtuluş. 6(1): 47-56.
• SAYGILIGİL, F. (2016). Medya ve Toplumsal Cinsiyet. Toplumsal Cinsiyet Tartışmaları. (2) içinde(163-183). Ankara. Dipnot Yayınevi.
• ÖRNEK, S. (2015). ABD’de Kadın Haklarının Gelişimi.