Giriş
Her toplumsal olay ve olguda olduğu gibi göç konusu da içeriğinde pek çok farklı perspektif barındırmaktadır. Bu nedenle bu çalışmada öncelikle göç sosyolojisinin temelini oluşturan göç kuramlarına kısaca değinilecektir. Ardından Türkiye’de özellikle son 10 yılda görmezden gelinemeyecek boyuttaki savaş mağduru Suriyeli göçmenlerin sosyolojik görünümü ele alınacaktır. Kavram kargaşası yaratmaması açısından mülteci, sığınmacı gibi tanımlamalara ışık tutulacak, ülkemizdeki Suriyelilerin sosyal ve politik görünümüne yer verilecektir. Son olarak yazıya konu olan Suriyeliler göç kuramları çerçevesinde değerlendirmeye alınarak kuramlar ışığında sosyolojik bir analiz yapılmaya çalışılacaktır.
Başlıklar
Göç Teorileri
Nüfusun yer değiştirmesi anlamına gelen göç ancak 19. yüzyılda bilimsel tartışmalara konu olmuştur.
Göç aşırı yaygın çok yönlü karmaşık bir süreç olduğu için tanımlaması ve ölçülmesi zordur. Bu nedenle göçü bir bütün olarak açıklayan genel bir teori yoktur.( Toksöz,2006:16) 21. yüzyılda hızla değişen dünya ve küreselleşme ile birlikte göç konusuna olan yaklaşımlar çeşitlenmiştir. Göç teorilerinin her biri göç olgusunun farklı bir yönüne ışık tutmakta olup birbirini tamamlar nitelikteki kuramlardır. (Çağlayan, S . (2006). Göç Kuramları, Göç ve Göçmen İlişkisi. Muğla Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi , (17) , 67-91 .)
Göçün değişik boyutlarının ve süreçlerinin daha iyi anlaşılmasına katkıda bulunan farklı teoriler vardır. Bu teoriler göçün ekonomik, sosyal, politik hatta kültürel etkilerini ele almaktadır ve birbirini tamamlayıcı niteliktedir.
Ravenstein’in Göç Kanunları
Göçün genel geçer kanunlarını bulma çabasında olan Ravenstein, kendisinden sonraki sosyal bilimcilere göç çalışmaları alanında Işık tutması bakımından değerlidir. Göçün en genel anlamda kentleşme ve sanayileşme odaklı, ekonomi temelli 7 tane genel kanunu olduğu iddiasındadır. Bu Kanunlara kısaca değinecek olursak;
Göçmenler genellikle kısa mesafelere göç ederler. Bu durum göç dalgaları şeklinde bir etki yaratır. Büyük kentlerdeki hızlı kentleşme ve ekonomik gelişme kentin çevresini merkeze doğru çeker. Bu anlamda göç basamaklı bir yapıya sahiptir göçme boş alan mekanlar, halkanın dışındakilerin oraya gelmesi ile dalgalı bir şekilde dolar. Ekonomik açıdan daha iyi bir yaşam amaçlayan göçmenler göçe katılarak bir yayılma gerçekleştirir kent merkezi ise ihtiyaç duyduğu işgücünü emerek bir yayılma emme süreci gerçekleşmektedir. Göç alan mekan aynı zamanda göç verir. Zincirleme bir etki ile bu süreç devam eder. Göç basamaklı ve zincirleme bir yapıda olabildiği gibi doğrudan uzun mesafeli de olabilir. Kırsal yaşam daha fazla göç yaratma potansiyeline sahiptir kentte yaşayanların Göçe katılma ihtimalleri kıra göre daha azdır. Kadınlar erkeklere oranla göç etmeye daha yatkındırlar. Ravenstein’in göç kanunlarındaki ortak nokta, göçün ekonomik temelli olduğu ve ticaretin sanayinin geliştiği büyük kentlere doğru olduğudur. (Çağlayan, S . (2006). Göç Kuramları, Göç ve Göçmen İlişkisi. Muğla Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi , (17) , 67-91 .) Bu teori yalnızca ekonomi perspektifinden baktığı için yetersiz kabul edilerek eleştirilmiş, göçün bireysel tercihlerden ve ekonomik kazanç elde etme dürtüsünden ibaret olmadığı, çok daha kompleks bir yapı olduğu söylenerek eleştirilmiştir .
Itme Çekme Kuramı
Sosyal bilimci Lee’ye göre göçlerin benzer karakteristik özellikleri vardır temelde bireysel olan itici ve çekici faktörler söz konusudur.Göç olgusunun gerçekleşmesinde yaşanan yer ile ilgili itici faktörler, göç edilecek yerin çekici faktörleri ve göç sürecinde makro ve mikro engelleyici faktörlerin belirleyici olduğunu savunur.İtici ve çekici faktörlerin sosyal, kültürel ve politik şartlara göre görece olması sebebiyle kuram fazlaca bireysel bulunmuş ve yetersiz görülmüştür. Örneğin A şehrinde büyük bir üniversite olması kimi göçmenler için çekici bir faktörken kimileri için nötr faktördür.
Petersen’in 5 göç tipi
Göçün daha kompleks bir yapı olduğu fikrinden yola çıkan W.Petersen, ekonomik hareketliliklerin farklı sınıfları farklı şekillerde etkilediği görüşüne dayanmış ve beş farklı göç tipi olduğunu savunmuştur:
Kuraklık doğal afet gibi fiziksel ve çevresel zorluklardan kaynaklanan ilkel göçler. Sosyal bir gerekçe hatta baskı sebebiyle gerçekleştirilen zoraki ve yönlendirilen göçler. Buradaki ayrımı anlayabilmek için göçmenin iradesinin olup olmadığına bakmak gerekir. Zoraki göç zor kullanmaya dayalı karar mekanizması kullanmadan gerçekleştirilen göçler iken, Göçe katılacak kişi gitme ya da kalma iradesini elinde bulunduruyorsa yönlendirilen göç şeklinde tanımlanır. Tamamen kişisel tercihler sebebiyle gerçekleştirilen serbest göçler. Teknolojik gelişmelerle öncü göçmenlerin geride kalanlar cesaretlendirerek kitlesel bir göç haraketi yaratması ise kitlesel göçlerdir. Petersen’in analizi göçe çok boyutlu bir perspektiften bakması sebebiyle önemlidir. Günümüz uluslararası zulüm savaş gibi sebeplerden ötürü göç eden birey ve kitleleri analiz etmede Petersen’in teorisi oldukça önemlidir.
Merkez Çevre Kuramı
Bağımlılık Okuluna bağlı I.Wallerstein’in öncülük ettiği bu kurama göre kapitalist dünya Merkez ve çevre olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Aradaki bağımlılık kapitalist ihtiyaçlara indekslenmiştir. Bu teori özellikle uluslararası Emek göçü analizine katkı sağlamakta olup göç sürecinin çevre ülkelerden Merkez ülkelere doğru olduğunu savunmaktadır. Kapitalizmin doğal sonucu olarak ortaya çıkan bağımlılığın Aslında karşılıklı bir bağımlılık olduğunu söylemek mümkündür
Kuramın geliştirdiği şemaya göre merkezdeki kapitalist ağlar kapitalist olmayan toplumların çevre dokularına kızmaya başlayınca çevredeki nüfus göç etmeye başlar uluslararası göçler kapitalist gelişmenin neden olduğu kopma ve yer değiştirmelerin doğal sonucudur.(Abadan-Unat,2006:31)
Network (Ağ) Kuramı
Göç kuramlarının birçoğunun ekonomi temelli olmasına karşın Network kuramı göçün sosyal ve kültürel zeminde tarihsel perspektiften koparılmadan irdelenmesi gerektiğini savunur. Göç ve göçmen ilişkisine çok daha geniş bir yelpazeden bakan bu teori, göç eden bireyin çıktığı kaynak mekan ile kurmuş olduğu sosyal ağlara ve bu ağların yeni göç dalgası yaratma üzerindeki etkisine odaklanır. Kurulan ilişkiler ağı göçü destekleyerek potansiyel göçmenleri göç için olumlu etkiler. Böylelikle göçün ekonomik ve sosyal maliyeti, yol açtığı masraf ve içerdiği rizikolar hayli düşmektedir.(Çağlayan, S . (2006). Göç Kuramları, Göç ve Göçmen İlişkisi. Muğla Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi , (17) , 67-91 . )
Ilişkiler ağı eski göçmenler yeni göçmenler ve göçmen olmayan kişiler arasındaki ortak köken soydaşlık ve dostluk bağlarından oluşan bağlantılardır. Toplumsal sermayeye sahip olan potansiyel göçmenler göçe cesaretlendirilir ve özendirilir (Abadan-Unat,2006:34) Yaratılan yardımlaşma mekanizmaları, barınma, sosyal çevreye uyum hatta bürokratik iş ve işlemlerin hızlandırılması gibi kolaylıklar sağlamış, bu işlevsellik yeni göçmenleri cesaretlendirmiştir.
Küreselleşen dünyamızda daha çok uluslararası emek göçüne ışık tutan bu teori, hemşehrilik ilişkilerinin yarattığı ağ sayesinde göçmenlerin içine girdikleri toplumdan yalıtılmış olduklarına da dikkat çeker. Örneğin Almanya’da Türk mahallelerinin olması, buralarda Türkçe konuşulması, cami inşa edilmesi hatta Türkiye’den kültürel diye tanımlanabilecek çeşitli gıda maddelerinin temin edilmesi gibi.
Sığınmacı, Mülteci ve Geçici Koruma Statüsü Kavramsallaştırmaları
2011 yılında patlak veren Arap Baharı diğer ülkelere kıyasla Suriye’de çok daha kanlı olmuş ve bunun sonucu olarak ciddi bir göç dalgasına sebebiyet vermiştir. Bu nokta itibariyle sosyal bilimler açısından ülkesinden kaçmak zorunda kalan Suriye uyruklu göçmenleri ifade etmek amacıyla “sığınmacı” “mülteci” ya da hangi tanımlamanın doğru olacağı ile ilgili bir kavram kargaşası söz konusudur.
1951 Cenevre Sözleşmesi 1.bölüm A)bendi 2.maddesinde mülteci kavramı, “zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkeyi terketmek zorunda kalan, bu nedenle vatandaşı olduğu ülkesinin dışında bulunan şahıs” şeklinde tanımlanmıştır. (UNHCR; Text Of The 1951 Convention) Ancak savaştan kaçan Suriyelilere mülteci kavramını kullanmıyoruz çünkü mülteci, Avrupa’dan gelen göçmenleri kapsayan bir terimdir. (Gülyaşar, M . (2017). Suriyeliler ve Vatandaşlık: Yerel Halk ve Suriyeli Sığınmacılar Çerçevesinde Bir Değerlendirme . OPUS Uluslararası Toplum Araştırmaları Dergisi , 7 (13) , 678-705 . DOI: 10.26466/opus.341263)
Sığınmacı ise kendi geldiği ülkede zulüm göreceği korkusuyla yabancı bir ülkeden sığınma talep eden kişidir. Sığınma başvurusunda bulunma hakkı evrensel bir haktır ancak bir çok Avrupa ülkesinde sığınma vakalarını gözden geçirmeyi amaçlayan politikalar büyük ölçüde tartışmalıdır. Eleştirmenler, sığınma başvurusunda bulunanlara suçlulardan farklı davranılmadığını iddia etmektedir.(Giddens,2006:275)
Türkiye’deki Suriye uyruklu göçmenler “geçici koruma statüsü” olarak tanımlanmakta ve 9 rakamı ile başlayan geçici kimlik belgelerine sahiptirler. Geçici Koruma Statüsü kavramı, adından da anlaşılacağı üzere zorunlu bir sebepten ötürü ülkemizde geçici olarak ikamet eden “misafirlik” üzerine kurulu politikalara karşılık gelmektedir. Ülkemizde geçici koruma statüsü tanımlaması büyük oranda kabul görmüş olmasına karşın söz konusu göçmenlerin artık geçici olmadıkları bariz bir gerçektir. Suriyelilere ilişkin ekonomik ve sosyal politikaların sosyolojik yansımaları şüphesiz başlı başına bir araştırma konusu olmaya değerdir.
Göç ve Yansımaları
Suriyeli göçmenlerin sosyolojik konumlanış anlayabilmek için öncelikle söz konusu göçün amacına ürüne Sebebine hedefine bakmak gerekir.
Oldukça kanlı süren bir savaşta Özellikle kadın ve çocuk nüfusun durumu Medya aracılığı ile gözler önüne serildi Bu tablo 2015 Eylül’de alan isimli göçmen çocuğun cesedinin Ege kıyılarına vurması ile daha da netleşti. (Akdeniz,2016:31)
Göç dalgası “canını kurtarmak” amacıyla başlasa da Suriyeli göçmenlerin büyük çoğunluğunun aslında hayat standartlarının daha yüksek olduğu Avrupa ülkelerini hedeflediğini söylemek mümkündür. Ege ve Akdeniz açıklarında batan onlarca mülteci botu bunun en önemli kanıtıdır. Burada Türkiye aslında bir transit ülke olarak konumlanmıştır. Her ne kadar mevcut otoriteler tarafından din kardeşliği, mağdura ve düşküne el uzatmanın erdemi gibi söylemlerle yatıştırılmaya çalışılsa da toplumumuzda Suriyelilere karşı birçok tepki hatta ırkçı saldırılar söz konusu olmuştur.
Haziran 2016 itibariyle Türkiye’de geçici koruma statüsüne sahip 2 milyon 773 bin kayıtlı Suriyeli olduğu biliniyor. (Akdeniz,2016:133) Suriyeli göçmenlerin çok fazla kayıt dışı işlerde çalıştırıldığı, emek piyasasında rekabeti artırdığı bilinmektedir. Göçmen Suriyeliler belirli bölgelerde kurulacak kamplarda yasamak yerine özellikle İstanbul, İzmir, Adana gibi büyük kentlerin içerisine enjekte olmuşlardır. Ekonomik hareketliliği artırmak adına farklı sektörlerde kayıt dışı çalışan göçmenlere göz yumulduğu, Suriyeli emeğinin din kardeşliği ve mezhepdaş olmak gibi söylemlere dayanarak emek piyasasında rekabeti artırdığı söylenebilir. Buradaki önemli noktalardan birisi de uluslararası kuruluşların ve yapılan onlarca politik zirvenin bu duruma müsamaha gösterdiği, göçmenlerin pazarlık masasına koyulduğu, göçün âdeta işgücü ve emek potansiyeli ile kalkınmaya hizmet etmesi öngörülüyordu. (Akdeniz,2016:78)
Suriyeli göçmenlerin birçoğunun hedefinin Avrupa olduğu Türkiye’yi bir ara form olarak gördükleri barizdir. Siyasi açıdan bakıldığında Türkiye’ye başta Birleşmiş Milletler ve 2015 Brüksel Zirvesi olmak üzere maddi yardım yapan ülkeler kendi ülkelerine kabul edecekleri sığınmacı sayısını oldukça sınırlı sayıda tutmuşlardır. Avrupa ülkeleri kabul edecekleri göçmenlere adeta büyüteçle inceleyip seçmiştir .Burada Türkiye’nin konumu niteliksiz ve vasıfsız herkesi kabul eden filtre ülke olma durumundan öteye geçememiştir. AB ülkeleri yüksek gelir, yüksek refah hizmetleri ve yaşam standartları sebebiyle bazı göçmenler zulüm korkusu ile değil daha iyi bir yaşam için sığınma başvurusu yapmaktadırlar. (Giddens,2006:275)
Ülkemizde vatandaşlık yerimi milliyetçilik kavramı ile eşdeğer görüldüğü için Suriyelilere vatandaşlık verilmesi ihtimaline çok büyük oranda karşı çıkılmaktadır. (Gülyaşar, M . (2017). Suriyeliler ve Vatandaşlık: Yerel Halk ve Suriyeli Sığınmacılar Çerçevesinde Bir Değerlendirme . OPUS Uluslararası Toplum Araştırmaları Dergisi , 7 (13) , 678-705 . DOI: 10.26466/opus.341263). Özellikle 2013 yılında başlayan ve gittikçe artan Suriyelilere karşı saldırı ve propagandalar da nefret söylemlerinin ayak sesleridir.
Teoriler Işığında Suriyeli Göçmen Analizi
Suriye’den ülkemize gerçekleştirilen göçler önemli bir göç kuramcısı olan W.Petersen’in 5 göç tipinden ‘yönlendirilen göç’tipi tanımlamasına büyük oranda uyduğunu söyleyebiliriz. Çünkü Nazi Almanyası’nın Yahudileri zorlaması gibi fiziksel bir zorlama ile yaptırılan zoraki bir göçten bahsetmiyoruz. Nitekim sosyal bir sebepten ötürü baskı olsa da bu baskıya rağmen Suriyeliler göç edip etmeme konusundaki insifiyatiflerini kendi ellerinde bulundurmaktaydılar. Gelmeyip orada kalan binlercesinin olduğunu biliyoruz. Bu nedenle zoraki göç değil irade söz konusu olduğu için ‘yönlendirilen (impelled) göç’ diye tanımlamak daha doğru olacaktır.
Derinlikten yoksun, kabataslak bir teori sayılmasına karşın Ravenstein’in göç kuramı; Suriyeli göçmenlerin ekonomik konumlanışlarını analiz edebilmek açısından önemlidir.
Savaş mağduru Suriyeli ler ekonomik büyümenin nispeten daha hızlı olduğu endüstri kentlerine basamaklı bir şekilde yoğun göç dalgaları gerçekleştirmişlerdir. Büyük kentlere yapılan bu basamaklı göç süreci, kent tarafından iş gücü ihtiyacı ve kapasitesi oranında emilmektedir.
Endüstri kentlerinde Suriyeli göçmenler Tekstil Otomotiv Mobilya gibi sektörlerde işgücü olarak çalışmakta kentte kendilerine bir yaşam alanı açmaktadırlar. Ravenstein’in kuramı, Suriye göçünü anlamamızda göçün ekonomik belirleyiciliğinin önemini gözler önüne sermektedir.
Göçün temel itkisi savaş olsa da Suriyelilerin göç kararı verirken ekonomik kazanımları da göz önünde bulundurarak karar verdiklerini söylemek mümkündür. Bu nedenledir ki birçoğunun asıl hedefi Avrupa ülkeleriydi. Burada Bağımlılık Okulunun Merkez-Çevre kuramını analiz etmek doğru olacaktır. Kapitalist merkez ülkelerin, çevre konumundaki ülkeleri bir şekilde kendine bağımlı hale getirdiği, onlardan özellikle işgücü bağlamında faydalandığını söyleyen bu kuram Suriyeli göçmen analizine ışık tutmaktadır. Tabiri caizse ‘can derdinde’ olan bir toplumda dahi, çevreden merkeze doğru yaklaşarak ekonomik getirilerini arttırma telaşındadır. Savaşa materyal sağlayan emperyalist ülkeler, tıpkı bir köle pazarı gibi kendilerine nitelikli işgücü seçiyor, kalan vasıfsız kısım ise Türkiye emek piyasasında emek maliyetinin düşmesine sebep oluyordu. Bunun kalkınmaya olan etkisi ise uluslararası zirvelerde ayan beyan konuşuluyordu. (Akdeniz,2016:77) Sonuç olarak Merkez Çevre kuramında bahsedildiği gibi Suriyeliler ekonomik kaygılarla çevreden merkeze doğru bir yol haritası çizmişler, bu süreçte rekabet nedeniyle en fazla kadın ve çocuk emeği sömürülmüştür .Ülkemizde artan çocuk Suriyeli işçi rakamları bunun en iyi göstergesidir.
Network kuramcılarının ifade ettiği gibi göçmenler göç edilen bölgelerde sosyal ağlar kurmuşlardır ki özellikle Büyük şehirlerde gözlemlediğimiz Suriyeli mahalleleri bunun en iyi göstergesidir örneğin; İzmir İnönü Mahallesi’nde Suriyeli nüfusun çok fazla olduğu sokakların olması gibi teoride iddia edildiği üzere bu bölgelerde kendileri arasında kurdukları sosyal ve kültürel ağlar potansiyel göçmenleri cesaretlendirmektetedir. Aynı mantıkla ilerlediğimizde Avrupa’ya gitmeyi başarabilmiş akrabaları -Abadan Unat’ın deyimiyle Öncü Göçmenler- ile kurdukları ilişkiler tıpkı bir ağ şeklinde ilerleyerek göçün sosyal ekonomik ve kültürel etkilerini azaltmıştır. Almanya’ya gitmeyi başarabilmiş kardeşlerin yakınları ile haberleşmesi, birbirine maddi destek sağlaması gibi. Gidenler ile kalanlar arasındaki, buna eşdeğer olarak; gidenlerin kendi arasındaki sosyal ve kültürel ağlar göçü hareketlendirmekte ve canlandırmaktadır. Suriyeli göçmen sokaklarında Arapça konuşulması, kendi gelenek ve göreneklerini nispeten yaşatabiliyor olmaları gibi örnekler tam da Network kuramına karşılık gelmektedir.
Sonuç
Göç, hiç şüphesiz sosyal bilimlerin başat ilgi alanlarından birisidir. Önceki başlıklarda değinildiği üzere göç teorilerini doğru ya da yanlış diye konumlandırmak hatalı olacaktır. Her bir teori göçün farklı bir boyutuna, farklı bir yönüne ışık tutmaktadır. Bu yazıda ülkemizin son 10 yıldır önemli gündem maddelerinden biri olan savaş mağduru Suriyeli göçmenler teoriler ışığında irdelemeye çalışılmıştır. Konunun ülkemiz gündeminde önemli yer tutmaya devam edeceği, misafirlik üzerine kurulu politikaların yetersiz kaldığı, misafirlerin kalıcı hale geldiği ve bunun toplumsal, politik, ekonomik birçok yansımasının olduğu kaçınılmaz bir gerçektir. Bu nedenledir ki Türkiye’de yaşayan ‘geçici koruma statüsündeki’ “kalıcı” Suriyeliler; sosyoloji disiplininin araştırma konularından birisi olmaya devam edecektir.
Kaynakça
- Abadan-Unat,N.(2006),Bitmeyen Göç:Konuk İşçilikten Ulusötesi Yurttaşlığa,Istanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları,Istanbul
- Akdeniz,E.(2016),Sığınamayanlar,Evrensel Basım Yayın,Istanbul
- Giddens,A.(2006),Sosyoloji,Ayraç Yayınları:Ankara
- Toksöz,G.(2006),Uluslararası Emek Göçü,Istanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları,Istanbul
- UNHCR: Mültecilerin Hukuki Statüsüne Ilişkin 1951 ve 1967 Protokolü, (BM Yüksek Komiserliği) Ankara,2007
- (Çağlayan, S . (2006). Göç Kuramları, Göç ve Göçmen İlişkisi. Muğla Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi , (17) , 67-91 .)
- (Gülyaşar, M . (2017). Suriyeliler ve Vatandaşlık: Yerel Halk ve Suriyeli Sığınmacılar Çerçevesinde Bir Değerlendirme . OPUS Uluslararası Toplum Araştırmaları Dergisi , 7 (13) , 678-705 . DOI: 10.26466/opus.341263)
Emeğinize sağlık 👏
Teşekkür ederim👍