ÖZET
Türk modernleşmesi, Osmanlı Devleti’nde Tanzimat Dönemi ile başlayan ve günümüzde halen devam eden bir süreçtir. Modernleşme kavramı, Türk toplumunda batılılaşma ile özdeş görülmektedir. Batılı gibi yaşama arzusu esasında Türkiye Cumhuriyeti’nin gelişim vizyonlarından biridir. Türkiye’nin batılılaşma/modernleşme süreci yalnızca ekonomik, siyasi ve idari alanlarda değil toplumsal alanda da kendisini gösteren bir dönüşüm olmuştur. Türk toplumu sosyal ve özel yaşam pratiklerinde de batılı olmayı öğrenmiş, çoğu geleneksel anlayışı terk etmiştir. Bu bağlamda Türk modernleşmesi sosyal dönüşüm için aileyi ve kadın profilini hedef alan bir görünüme bürünmüştür.
Türk kadını, gerek Orta Asya’da gerekse Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti’nde önemli sosyal değişimler geçirmiştir. Toplumun içerisinde bulunduğu dönüşüm süreci en çok kadınlara etki etmiş, kadınları belirlemeye çalışmıştır. Dolayısıyla Türk kadını giyimi, yaşam tarzı, sosyal etkinlikleri ile her daim müdahaleye maruz kalmıştır. Dönüşümün kadına etkileri edebiyat alanına da yansımış durumdadır. Bu çalışmada Türk modernleşme sürecinde kadın idesinin değişimi üzerinde durulacaktır.
Anahtar Kelimeler: Batılılaşma, dönüşüm, kadın, modernleşme.
ABSTRACT
Turkish modernization is a process that started with the Tanzimat Period in the Ottoman Empire and still continues today. The concept of modernization is seen as identical with westernization in Turkish society. The desire to live like a Western is actually one of the development visions of the Republic of Turkey. Turkey’s westernization / modernization process has been a transformation that manifests itself not only in the economic, political and administrative areas, but also in the social field. Turkish society has also learned to be western in social and private life practices, and most of them have abandoned the traditional understanding. In this context, Turkish modernization has taken on an appearance that targets the family and the profile of women for social transformation.
Turkish women have undergone significant social changes both in Central Asia and in the Ottoman and Turkish Republic. The transformation process that society was in has affected women the most and tried to identify women. Therefore, Turkish women have always been subjected to intervention with their clothing, lifestyle and social activities. The effects of the transformation on women are also reflected in the field of literature. This study will focus on the change of women’s ideals in the Turkish modernization process.
Keywords: Westernization, transformation, woman, modernization.
GİRİŞ
Kadın, her toplumda değişimin seferberlikçilerinden olan bir öznedir. Kadın aynı zamanda bir nesnedir. Hukuksal ve toplumsal alanda yaşanan dönüşümlerden en fazla kadınlar nasibini almıştır. Türk toplumunda meydana gelen değişimler neticesinde iktidar, kadının yaşamını bazen sınırlandırıp bazen de özgürleştirerek müdahalelerde bulunmuştur.
Türk kadının tarihsel dönüşüm sürecini Orta Asya yaşantısıyla başlatmak gereklidir. Orta Asya toplumu anaerkil bir yapıdadır. Bu sebepten dolayı toplumda kadın oldukça değerli ve üst bir konumdadır. Kadının yüceltilişinde dönemin inanış biçiminin etkisi vardır. Şamanizm, tanrı ve tanrıçalara inanılan bir inanç sistemdir. Orta Asya toplumunda dini yaşayış biçiminde toplumsal cinsiyet ayrımı söz konusu değildir. Kadın ve erkeğin statüsü eşittir. Hatta “ana tanrıça” kadın olarak tasvir edilmektedir. Dini pratiklerin toplumda kadının konumunu belirlemede oldukça ciddi bir etkisinin olduğunu belirtmek gereklidir. Bu açıdan Şamanizm’in kadını tasvir edişinin etkisi toplumsal yaşamda gözlemlenmektedir. Kadın ve erkek eşit ölçüde yönetim, miras ve boşanma haklarına sahiptir. “Türk toplumunda, Devlet Başkanlığı hizmeti bile, erkeğin tekelinde değildir. “Hatun-Hakan” ekibi yönetiminden sorumludur. Emirnameleri beraber imzalarlar” (Göksel, 1998, s. 2).
Türk kadının yaşadığı en önemli değişim eşiği İslamiyet’in kabulüdür. Her ne kadar Kuran-ı Kerim ve Hadis-i Şeriflerde kadına değer verilmesi öğütlenmişse de, pratik yansımalar bunun aksi şekilde işlemiştir. Osmanlı Devleti gibi şerri hükümleri yürürlüğe koyan devletlerin, kadının konumunu ikinci plana attığı görülmektedir. Cinsler ayrılığı politikası işlenmiş ve kadın daha çok ev içi rollerle sınırlandırılmıştır. Osmanlı Devleti için kadının toplumsal yaşamı Tanzimat ile özgürleşmeye başlamıştır.
Tanzimat Dönemi ile başlayıp Cumhuriyet ideolojisi ile devam eden dönem, kadının toplumsal konumunun iyileştirildiği dönemdir. Modernleşme ve batılılaşma hedeflerinde kadın önemli bir gösterim olarak belirlenmiştir. Kadının sosyalliği, gelişmişlik seviyesini ölçme aracı haline gelmiştir. Bu dönemde kadınlar yeni haklar kazanarak çoğu alanda fail olabilmiştir.
Osmanlı Devleti’nde Siyasi Bir Müdahale Alanı Olarak Kadın
Osmanlı’da kadın, din otoritesinin kendisini en iyi sergilediği yerdir. Kadının rolleri, toplumsal konumu, giyimi, yaşayışı şeriat ve padişahın hükümlerine göre belirlenmiştir. Osmanlı’da kadını iki ayrı şekilde ele almak gereklidir. Bunlardan ilki payitaht dışında yaşayan Anadolu ve köy kadınıdır. Anadolu kadını saray kadınına göre çalışma hayatında daha aktiftir. Toprağa bağlı olarak geçimini sağlayan kadın kırsal çalışmaya katılım sağlamaktadır. Bunun yanı sıra hekimlik yapan ve ticaretle uğraşan kadınlar da mevcuttur. Anadolu kadını geleneksel kültürü sürdürürken, herhangi bir eğitim imkanından yararlanamamıştır. Buna karşın saray kadınları, haremde sanat ve yabancı dil eğitimi almaktadır.
İkinci grup olarak saray kadınları, genellikle cariye ve şehzade annesi olma özellikleriyle ön plana çıkmaktadır. “Sokağa çıkma günlerinin bile sınırlandırıldığı kent kadını, zaman zaman ismini saray’da duyurabilmiş ise de bu, belki de yaşayageldiği psikolojik bunalımlar nedeni ile daha çok entrikalar şeklinde ve bir bakıma öç alma tarzında olmuştur. Yani artık kadın, ya lanetle anılan bir sultandır, ya da çocuk yapan, fakat çocuğu üzerinde bile en ufak bir söz hakkı olmayan, alınıp-satılabilen, devredilebilen bir maldır. Saçı uzun aklı kısa bir süs eşyasıdır. Yani, “ ağzı var dili yok” tur” (Doğramacı, 1985, s. 1).
Osmanlı Devleti’nde kadın dinin toplumsal hayatı biçimlendirme özelliğine maruz kalmıştır. İslamiyet’in hükümleri ve geleneksel inanış belirli bir kadın profilinin oluşmasına neden olmuştur. Bu profilin dışına çıkan kadınlar sapkın olarak nitelendirilmiştir. Padişah, kadının sosyal hayatını ve kılık kıyafetini tüm ayrıntılarıyla belirlemiştir. Bazı fermanlarla kadınların yaşayışında kısıtlamalar getirmektedir. Örneğin 1610 yılında kadınların erkeklerle aynı sandala binmeleri yasaklanmıştır. 1603’te kaymakçı dükkânlarına girmeleri, 1787 de mesire yerlerine gitmeleri yine 1828 yılında ince kumaştan ferace giymeleri yasaklanmıştır (Konan, 2011). İktidar dini gücü elinde bulundurmanın da avantajıyla kadınların sosyal yaşamına yasal yoldan müdahale edebilmiştir. Bu durum Osmanlı’da işleyişin toplumsal cinsiyet eşitliği üzerinde kurulmadığını, ataerkil bir toplum oluşturmanın amaçlandığını göstermektedir.
Osmanlı’da kadın konusu, batılılaşmanın tehlikeli bir boyutu olarak algılanmıştır. Sokakta gezen, toplantılara katılan, alışveriş yapan kadınlar ahlaksız olarak etiketlenmiştir. “Örneğin III. Osman (1754- 1757) döneminde kadınların, padişahın kendisine ayırdığı gezinti günlerinin dışındaki günlerde İstanbul’da dışarıya çıkmaları yasaklanmıştır. Belirlenen günlerde de kadınlar sokağa çıkarken sade ve örtülü giyinmek zorunda bırakılmışlardır. Bu kurala uymayan kadınlar padişahın emriyle denize atılarak boğdurulmuşlardır” (Güzel, 1985).
Bir dönem kadınların giymesi zorunlu olan çarşaf Sultan II. Abdülhamit tarafından yasaklanmıştır. Abdülhamit çarşafı yasaklamanın gerekçesini ajanları tespit etmek olarak belirtmiştir. Bunun yanında Türk kadınına “uygun” bir kıyafet olmadığını söylemiştir. Böylece çarşaf, din kurumu tarafından yerleştiği gibi siyaset kurumu tarafından kaldırılmıştır. Yapılan değişikliklerde kadın fikri sorulmayan, tabi bireyler olarak ele alınmıştır. Söz konusu yasağın tercümesi şu şekildedir:
“Allah esirgesin gerek fertler gerek devlet için maddî ve mânevî sonsuz zararlara sebeb olacağından İslâm kadınlarının Allah’ın emirlerinden bulunan örtünme usul ve kaidelerine fevkalâde dikkat ve itina etmeleri lüzumunu beyana hacet olmadığı, bu çarşaflar ise İslâm kadınlarınca örtünmeye aslâ uygun ve müsait olmadığı gibi bir maksatla şuraya buraya girmek için bazı münasebetsiz erkekler tarafından da bir fesat ve melânet perdesi olarak kullanılmakta olup dindarlık ve maslahat bakımından meydanda olan zararlarından ötürü icap edenlere münasip bir şekilde anlatılıp tenbihlerde bulunmak suretiyle kadınların çarşaf giymelerinin yasaklanması Padişah emri iktizasındandır.”
“Osmanlı’nın XIX. yüzyılın başı itibariyle yaşadığı önce askerî daha sonra siyasî ve toplumsal modernleşme süreci, bir önceki dönemin egemen kurumlarının sarsılmasına yol açmış ve sosyal hayata ilişkin bazı düzenlemelere gitmek zorunluluğunu hissetmiştir. Batılılaşma ve batı bilinci, cinsiyetler arası ilişkilere, yaşam alanlarının düzenlenmesine ve yaşam biçimine bağlı olarak gelişim göstermektedir” (Bakacak, 2009, s. 3). Bu kapsamda Tanzimat döneminde kadına ilişkin önemli düzenlemeler getirilmiştir. En çarpıcı düzenleme 1847 yılında kölelik ve cariyeliğin kaldırılmasıdır. Bu yasayla eş olarak kadının onurunun korunması sağlanmıştır. 1857 yılında kadınlara veraset hakkı verilmiştir. 1842 yılında kadının eğitime dahil edilmesi gerektiği anlaşılmıştır. 1842’de ebelik kursları 1858’de kız rüştiyeleri ve 1870’de kız öğretmen okulları açılmıştır. Açılan okullarda karma eğitim uygulanmamıştır. Karma eğitim toplumsal ve dini anlamda bir tehdit unsuru olarak görülüp yasaklanmıştır. Kız okullarında görev alacak öğretmenlerin mümkünse kadın, değilse yaşlı ve çirkin bir erkek olma zorunluluğu getirilmiştir. Bu dönemde kadının eğitimine verilen önem artmışsa da, bu eğitime yalnızca elit kadınlar ulaşabilmiştir. Kadın eğitimi zorunlu değildir ve halkın katılımı oldukça düşük seviyededir. Bunu nedeni gelenekler, İslami anlayış ve erken yaşta evliliktir. Eğitime belli bir seviyeye kadar izin vardır. Kadınlar erkekler gibi üniversite eğitimi alamamıştır.
1.Meşrutiyet ile beraber kadınlar kısıtlı bir özgürlüğe kavuşmuştur. Giyim kuşamdaki zorunluluklar kaldırılmış, ev içinde serbestlikler kazandırılmış ve en önemlisi kadın kamusal alana çıkmaya başlamıştır. Erkeklerin bulunduğu ortamlara eşleriyle birlikte giden, etkinliklere katılan kadınlar gözlemlenmiştir. Ancak kadının özel alanın dışına çıkıp toplumda görünür olması bazı denetleyici kuralların doğmasına sebep olmuştur. Bu amaçla çeşitli fermanlar çıkarılmıştır. Kadın ve erkeğin bir arada olması yasaklanmıştır. Toplu taşıma araçlarında, sinema, lokantalarda, pazar yerlerinde veya toplantı alanlarında kadın ve erkeklere ayrı mekanlar veya günler tahsis edilmiştir (Bakacak, 2009, s. 4).
“Osmanlı döneminde kadınların toplum içinde daha fazla yer alması ve eğitimlerine verilen önem, Batılı tipte çağdaş bir kadın yaratma amacı taşımaktan çok geleneksel rollerini ve dinsel konumlarını kaybetmeden bazı ayrıcalıklar tanınmasından ibarettir. Yani ilk reformlar kadının ikincil konumunu değiştirmemiştir” (Yetituna, 2004, s. 3).
Erken Cumhuriyet ve Sonrasında Kadın Kurgusu
“Geleneksel yaşam tarzı, anlayış ve değer yargıları, Batı’nın değer ve hükümleri ışığında bir tür elemeden ve eleştiri süzgecinden geçirilir. Bir başka deyişle; Türk modernleşme serüveni, halkın – özellikle de aydın ve bürokratların – sahip oldukları değerleri sorgulamalarını ve bu değerlerin yerine yenilerini ikame etme çabalarını kaçınılmaz kılmış; hatta bu çaba sahip olunan inanç ve değerlerin toptan inkârına dek varmıştır. Sonuç olarak, eskiden yüceltilen pek çok değer Tanzimat sonrasında adeta geri kalmışlığın bir göstergesi haline dönüşmüştür” (Ersoy, 2019, s. 3). Bu zihniyet dönüşümü aile kurumunda olduğu kadar kadın algısında da değişikliklere sebep olmuştur. Kadın modernleşmesi –batılılaşması- gereken “özne” olarak görülmeye başlanmıştır. Bu kapsamda siyaset, medya, moda, basım organları gibi alanlarda kadınların katılımı görülmeye başlanmıştır.
Cumhuriyet’e kadar süregelen değişikliklerin temelinde Jön Türkler ve İttihat ve Terakki’nin etkisi görülmektedir. Dönemde kadınlar, bu gruplara ait çeviri ve kitapları giydiği çarşafa saklayarak aracılık yapmıştır. Aracılık yaparken eserlerin etkisi ile batı kültürünü merak etmeye başlamışlardır. Böylece batıya ait moda, kadın hakları, toplumsal cinsiyet eşitliği gibi kavramlarla tanışmışlardır. Bu tanışıklık kadınların kendilerini bilimde ve sanatta gösterebilmelerine olanak sağlamıştır.
Kadınların kamusal alana çıkışı ve özgürleşme çabaları toplumda ikili bir ayrışma yaratmıştır. Batıcı zihniyet kadınların dönüşümünün gerekli olduğunu ve toplumsal konumunun yükseltilmesi gerektiğini savunmaktadır. Buna karşın geleneksel/muhafazakar/İslamcı zihniyet kadınların modernleşmesini dine ve aile kurumuna karşı yıkıcı bir tehdit olarak adlandırmışlardır. Bu yaklaşımla modernleşen kadın, sanat eserlerinde çoğu zaman kötülenmesi gereken karakterler olarak yansıtılmıştır. Balolara katılan, dans eden, modayı takip eden kadın genellikle evlilik dışı ilişki ile özdeşleştirilerek toplumda “kötü kadın” algısı yaratılmaya çalışılmıştır.
Türkiye’nin modernleşme projesinin en önemli hedeflerinden biri kadının batılılaşmasını sağlamaktır. “Kadın hakları din hegemonyasını kırmakta ve Osmanlı toplum yapısından sıyrılmakta önemli bir araç olarak görülmektedir” (Bakacak, 2009, s. 5). Cumhuriyet kurucu anlayışa göre kadın toplumsal konumu, toplumun medeniyet seviyesini göstermektedir.
Cumhuriyet ideolojisiyle beraber kadınlar kamusal alana çıkmıştır. Kadının görünür pozisyona geçmesi bazı değişiklikleri beraberinde getirmiştir. Kadına tanınan haklardan en önemlilerinden biri olan seçme ve seçilme hakkıdır. Kadınlar bu hakla beraber tıpkı erkeler gibi birer yurttaş olarak görülebilmişlerdir. Cumhuriyet öncesinde cinsler ayrılığı politikası mevcut olduğu için, bu dönemde kadın ve erkeğin kaynaşması sağlanmaya çalışılmıştır. Bu amaçla karma eğitim zorunlu kılınmıştır. Tıpkı Osmanlı’da ayrı eğitimde danışılmadığı gibi cumhuriyette de kadınlara bu konuda özgür seçim hakkı sağlanmamıştır.
Erken Cumhuriyet döneminde kadınların savaşlara etkin katılımı söz konusu olmuştur. Kadınlar savaşa birebir katılmış veya cephe arkası hizmetlerde görev almıştır. Kadınlar erkekler ile aynı ortamlarda sosyalleşebilmek adına, kadınlıklarını geri plana atmış ve erkeksi bir tavra bürünmüşlerdir. Sertlik ve erkekleşme üzerinden siyasi alanda kendilerine yer edinmeye çalışmışlardır.
Türkiye’de kadının kamusal alana girişi, onun cinsiyetsizleştirilmesiyle meşrulaştırılmıştır. Çünkü kamusal alanda erkeklerle bir arada bulunan kadınlardan erişilmez ve iffetli olması beklenmiştir (Göle, 2019, s. 109). Kadının beden kurgusu bu temaya göre şekillenmiştir. Genellikle kısa ve toplu saç, makyajsız bir yüz, koyu renk tayyör kalıbına uyan kadınlar kamusal alanda kabul görmüştür. Kadınsılığın geri plana atılması ve maskülen bir tarz istenmiştir. Maskülen kadın tarzı, dönemin gazete ve dergilerinde topluma özendirilmiştir.
“Modernleşmenin öne çıkardığı insan düşünen, merak eden, soru soran, akılcı ve şüpheci bir tiptir. Kadın ekseninde baktığımızda ise modernleşmenin eğitimli, bilgi ve zevk seviyesi yüksek, dil bilen, toplumun ve hayatın içinde tüm varlığıyla yer alan, sanata ilgi duyan, kendi seçtiği kişiyle evlenen ya da evlenme konusundaki kararı tamamen kendisi veren, erkeğin birkaç adım gerisinde değil yanında ve onunla eşit mesafede duran, özgüven sahibi bir kadını öne çıkardığını söyleyebiliriz” (Soy, 2019, s. 5). Ancak yine de kadın erkek kadar bilimle bütünleştirilememiştir. Daha çok yardımcı ve destekçi konumundadır. Çünkü kadın her zaman annelik rolü ile ön plana çıkarılmaya çalışılmıştır. Cumhuriyet’in en önemsediği konulardan biri olan yeni neslin yetiştirilme yükü kadının omuzlarına bırakılmıştır. Cumhuriyet kadını, öğrendiği bilim ve geleneksel ahlakı birleştirerek vatansever evlatlar yetiştirmelidir. Özetle Cumhuriyet’in ideal kadın tipi; milletine bağlı, siyasi alanda aktif, halkçı, ağırbaşlı, en önemli vasfı annelik olan iffetli kadındır (Bakacak, 2009, s. 10).
Toplumsal hayatı yasaklanan peçeli kadın yerine, davetlere katılan tuvaletli kadın figürü yerleştirilmeye çalışılmıştır. Yuvarlak hatlı, uzun saçlı ve kınalı Osmanlı kadını reddedilmiş, zayıf, korseli ve kısa saçlı kadın güzellik anlayışı yerleştirilmiştir.
SONUÇ
Türk dönüşüm tarihi boyunca modernleşmenin taşıyıcı nesnesi kadınlar olmuştur. Türk toplumsal tarihinde kadınlar, batıcı ve gelenekselci zihniyetin hedef tahtası olmuştur. Hem Osmanlı Devlet politikasında hem de Cumhuriyet Rejimi’nde kadınlar hükümetin belirlediği yaşam tarzını benimsemek zorunda kalmıştır. Cumhuriyet ideolojisi kadına yeni haklar tanıyarak özgürlük alanı sağlamıştır. Ancak özgürlükler, kadını gerçekten özgür özneler haline getirmek için değil modern devlet görünümünü yaratmak için verilmiştir.
Türk kadını bedensel, toplumsal, hukuksal olarak yönetimin malzemesi olmuştur. Tüm gelişmelere rağmen anne olarak tanımlanmanın dışına çıkamamıştır. Sonuç olarak kadın özneler değil, tasarlanmış özneler olarak kalmışlardır.
Kaynakça
- Bakacak, A. G. (2009). Cumhuriyet Dönemi Kadın İmgesi Üzerine Bir Değerlendirme . Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi S.44 , 627-638.
- Doğramacı, E. (1985). Cumhuriyet Döneminde Türk Kadını. Erdem , 111-124.
- Ersoy, E. (2019). MODERNLEŞME EKSENİNDE TÜRK ROMANINDA KADIN MERKEZLİ DEĞİŞİM VE FEMİNİST EDEBİYAT KURAMIYLA AHMET MİTHAT EFENDİ’NİN “VAH” İSİMLİ ROMANININ İNCELENMESİ. Manisa Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi 17 (1) , 77-106.
- Göksel, B. (1998). Çağlar Boyunca Türk Kadını ve Atatürk. Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi , (14) 406-416.
- Göle, N. (2019). Modern Mahrem. İstanbul: Metis.
- Güzel, Ş. (1985). Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Toplumsal Değişim ve Kadın. Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi (s. 858-876). içinde İletişim Yayınları, 5.cilt.
- Konan, B. (2011). Türk Kadınının Siyasi Hakları Kazanma Süreci. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi 60 , 157-174.
- Soy, E. (2019). MODERNLEŞME EKSENİNDE TÜRK ROMANINDA KADIN MERKEZLİ DEĞİŞİM VE FEMİNİST EDEBİYAT KURAMIYLA AHMET MİTHAT EFENDİ’NİN “VAH” İSİMLİ ROMANININ İNCELENMESİ . Manisa Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi (17) , 77-106.
- Yetituna, B. (2004). Çağdaş Türk Kadını İmajı Yaratma Sürecinde Cumhuriyet Gazetesinin Rolü (1930-1935). Gümüşhane Üniversitesi İletişim Fakültesi Elektronik Dergisi 2 , 62-89.