Uluslararası Göç ve Türkiye

Uluslararası göçün tarihçesi ve Türkiye'nin yeri

Uluslararası Göç ve Türkiye
0

Birçok göç tanımı hatta göç konusundaki yayın, göçü ‘insanlık tarihinin başından beri var olan’ bir toplumsal olgu olarak tanımlamakla başlar (Erbaş ve Alioğlu Türker, 2019:887). Tarihin hangi noktasında kaç kişinin göç ettiği, bunların yeryüzüne nasıl dağıldıkları bilinmemekle birlikte tarih öncesinden başlamak üzere dünya genelinde daima küçük veya büyük çaplı insan hareketliliklerin olduğu bilinmektedir (Demirhan ve Aslan, 2016: 27). Bilinen en eski, büyük çaplı göç hareketi ise Kavimler Göçü olarak kabul edilir. Bu hareket çok geniş kapsamlı bir değişime de neden olmuştur. Devamında gerçekleşen pek çok keşif sonucu, dünya üzerinde yeni yerleşim alanları/kıtalar bulunmuş ve insanlar hızla göç etmeye başlamıştır.

16.yüzyılın başından 18. yüzyılın sonu hatta, 19. yüzyılın ortalarına kadar tüm devletler anlaşmış gibi Afrika’dan gemilerle insan taşıyıp bunları alıp satmış ve bunu bir adet haline getirmiştir (Dünya Üzerindeki Göçler, t.y.). Pek çok kıtada bu akımın etkilerini görmek mümkündür. Fakat “yenidünya” kıtası olarak adlandırılan Amerika’ya, işgücüne ihtiyacı olması nedeniyle, daha fazla köle/işçi gitmiştir. Günümüzde Amerika kıtasında Afroamerikan sayısının fazla olmasının temel nedeni budur.

18.yüzyılda başlayan Endüstri Devrimi de dünya üzerindeki pek çok dengenin değişimine sebep olmuştur. Bu süreçte kırdan kente göç çok hızlı bir şekilde artmıştır. Bunun yanında değişen dünya koşullarında, değişen ekonomiyle beraber iş alanlarının ve işgücünün artmasıyla göç kalıpları da şekillenmiştir. Burada yaşanan süreç yalnızca iç göçlerden ibaret değildir. Dış göçler de bu dönemde artmıştır. Ekonomik ve teknolojik gelişmeler sebebiyle yaşanan bu göç dalgasının devamında, Avrupa gerek siyasal gerek ekonomik olarak gelişmiş ve sömürgeciliği resmen başlatmıştır. Avrupa’nın endüstriye geçişi ile birlikte İngiltere, Hollanda, İspanya, Portekiz ve Fransa’da ortaya çıkan fazla nüfusun, yeni keşfedilen bölgelere ve/veya sömürgelere göç yaşanmıştır (Yılmaz, 2014:1688). Bu sömürgeleşmeyle artan yayılmacı politikalar, gerek büyüyen ülkelerin gerekse bağımsızlık kazanmak isteyen ülkelerin savaşlarına ve göçlerin çeşitlenerek artmasına yol açmıştır. Genele bakıldığında yalnızca iç ve dış göçler olarak iki sınıfa ayrılan göç kalıpları, yaşanan bu tip gelişmeler sonucunda çeşitlenerek farklı nedenlere ve farklı şekillere göre sınıflandırılmaya başlamıştır.

Bu dönemdeki belki de en çok bilinen göç, büyük kısmı 1923-24 yıllarında gerçekleşmiş olan Türk-Yunan Nüfus Mübadelesidir. Lozan Sözleşmesi’yle alınan kararlar sonucunda, 1938’e kadar devam eden bu mübadelede toplamda 384 bin kişi Türkiye’ye gelmiştir (T.C. İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi, t.y.a). Bu mübadelenin en önemli özelliği, bu insanların tamamen mensup oldukları dine göre mübadeleye tabi tutulmalarıdır (Bozdağlıoğlu, 2014: 25). Cumhuriyet dönemi ve sonrasında da gerek Türkiye’de gerek dünyada göç hareketleri yaşanmaya devam etmiştir. Özellikle II. Dünya Savaşı süresince, Balkanlar ve Almanya’dan binlerce insan Türkiye’ye savaş sebebiyle göç etmiştir.

Yeni teknolojilerin gelişimi ise beraberinde daha fazla işgücü ihtiyacını getirmiştir. Dolayısıyla işçi göçleri ve mevsimlik işçi göçleri yaşanmaya başlamıştır. II. Dünya Savaşı 6 milyon Almanyalının hayatına mâl olmuş ve savaş sonrasında büyük bir işgücü açığı ortaya çıkarmıştır. Ayrıca Almanya inşa edilen Berlin Duvarı’yla Doğu ve Batı olarak ikiye ayrılmıştı. Federal/Batı Almanya 1960 yılında 150 bin civarı işsize ve açıkta olan 600 bine yakın iş imkanına sahipti. İtalya’dan alınan işçilerin yetmemesiyle, Yunanistan ve İspanya’yla işgücü almak için anlaşmalar imzaladı. Türk işçi alımında kültürel ve toplumsal uyum çekinceleri yaşarken, Türkiye’nin girişimleri anlaşmanın imzalanma sürecini hızlandırdı. Türkiye’nin aynı süreçte büyük bir işsiz nüfusuna sahip olması sebebiyle de, Kasım 1961’de 55 kişilik ilk Türk işçi kafilesi Almanya’ya gitti. Almanya’daki nüfus oldukça büyük bir hızla artmaya başladı ve işçi ailelerinin birleşimi için devlete baskı yapılmaya başlandı. Bu birleşim 1973’te kabul edildi ancak, Almanya ülkeye işçi alımını durdurdu. 12 yıllık bu sürede 2 milyondan fazla Türk, iş başvurusu yapmış, bunlardan 800 bin civarının başvurusu kabul edilmiştir. 70’li yıllardaki aile birleşimi ve sonrasında Türklerin kendilerini Almanya’da kalıcı olarak görmeye başlamaları ile uyum problemleri ve bir ülkede yabancı olarak yaşamanın zorlukları ve getirdiği sorunlar su yüzüne çıkmaya başlamıştır (Kılıçaslan, 2011:73).

1980’li yıllara geldiğimizde bu dönemde Afgan göçü gerçekleşmiştir. Bunun sebebi ise Sovyet-Afgan savaşıdır. Sovyetler Birliği’nin Afganistan’ı işgal etmesiyle başlayan savaş sebebiyle, bölgedeki pek çok Türk kökenli vatandaş Türkiye’ye göçmüştür. Bunun yanında, günümüzde çok fazla gündemde olan Suriyeliler meselesi, önceki dönemlerde de vardır. Suriye’den, ferdi kaçışların dışında, 1945, 1951, 1953 ve 1967 yıllarında Türkiye’ye toplu göç gerçekleşmiştir ve sayıları kesin bilinmeyen bu göçmenler, Kırıkhan, İskenderun ve Adana’ya yerleştirilmiştir (T.C. İç İşleri Bakanlığı Göç İdaresi, t.y.b).

Daha yakın döneme ve günümüze baktığımızda, göç artık çok farklı koşullar ve yollarla gerçekleştirilebilir hale gelmiştir. Günümüzde göç/göçmen kavramının artık çok farklı boyutlarını ele almak mümkündür (göçmen, mülteci, sığınmacı, yasal ve yasa dışı göç-kaçak göçmen vb.). Hepsi de, değişen dünya koşullarıyla beraber gerek ülkelerin kendi vatandaşlarını koruma isteğinden, gerek siyasal olarak gerekli görülen stratejiler sebebiyle alınan önlemler ve kararlar sonucu, insanların göç etme şekillerindeki yeniliklerden ortaya çıkmıştır. Peki bu kadar çeşitli göç kalıpları ve göç hareketleri arasında Türkiye’de ne gibi sorunlar baş göstermiştir? Ne gibi önlemler alınıp hangi çözümler bulunmuştur?

Uluslararası Göç ve Türkiye

Türkiye, özellikle stratejik konumu sebebiyle, tarih boyunca göçmenler tarafından en çok seçilen ülkelerden biri olmuştur. Asya ile Avrupa arasında köprü konumunda olan Türkiye, Kuzey Afrika, Ortadoğu ve yakın Asya ülkelerinden AB ülkelerine kaçak olarak göç etmek isteyenler için vazgeçilmez bir durak olup aynı zamanda göç edenlerin yerleştiği de bir ülkedir (Deniz, 2014:184). Diğer bir ifade ile düzensiz göçmenlerin (irregular migrants) bir kısmı Türkiye’yi transit ülke olarak kullanırken diğer bir kısmı ise kaçak işçi olarak çalışıp hedef ülke olarak kullanmaktadır (Deniz, 2014:184). Dolayısıyla Türkiye, hem dışarıya göç veren hem de dışarıdan göç alan bir ülke konumundadır. Bu da beraberinde bazı ekonomik, sosyo-kültürel vb. sorunları getirmektedir.

Cumhuriyet’in kuruluşundan beri Türkiye’nin en çok kabul ettiği göçmenler uluslararası korumaya muhtaç mülteci ve sığınmacı gruplardan oluşmaktadır. 80’li yıllardan itibaren komşusu İran, Irak, Suriye gibi ülkelerde yaşanan siyasi sorunlar ve iç çatışmalar sebebiyle bu ülkelerden yoğun göçler almaya başlamıştır. 90’lı yıllardan sonra ise düzensiz göçlere maruz kalmıştır. Türkiye’ye kaçak yollarla genel olarak Suriye, Irak, İran, Afganistan, Pakistan, Gürcistan, Azerbaycan ve Afrika ülkelerinden göçmenler gelmektedir. Bu dönemde yaşanan Körfez Savaşı, Türkiye’nin göç politikaları ve yaşanan değişimler açısından önemli yere sahiptir. Savaş sonucunda ülkeden kaçan yüz binlerce Kürt Türkiye’ye sığınmıştır ancak bu mültecilerin geri dönünceye kadarki sürede ihtiyaçlarının karşılanması Türkiye’yi, ülke ekonomisi hem mültecilere hem de kendi insanlarına bakabilecek güçten yoksun hale gelmesi sebebiyle sıkıntıya sokmuştur. Türkiye, BDT ülkelerine yarı nitelikli ve nitelikli işgücü vermeye başlamıştır. Gelişmiş ülkelerin niteliksiz işgücünü kabul etmemesi, göçmenler karşısında ırkçı bir politika izlediğini göstermiştir. Ancak Türkiye aynı politikayı uygulamamıştır.

20.yüzyılı kapatıp 21.yüzyıla geldiğimizde, Arap Baharı bir dönüm noktası olarak karşımıza çıkmaktadır. 2010 yılının sonlarına doğru Kuzey Afrika ülkelerinde başlayan ve Ortadoğu’da baş gösteren hareketler, Arap Baharı olarak adlandırılmıştır. Bu hareketin en çok hissedildiği ülke belki de Suriye’dir. Ülkenin pek çok yerinde başlayan hareketler kısa sürede bir iç savaşa yol açmıştır. Bu olayların devamında, Türkiye Suriye kaynaklı pek çok hareket ve saldırıya maruz kalarak etkilenmiştir. Ancak Türkiye’yi en çok etkileyen şey, Suriye’den alınan göçler olmuştur. Türkiye’nin “açık kapı politikası” izlediği Suriyeli göçmenlerin ilk dalgası 2011’in Nisan ayında Türkiye’ye gelmiştir. Ancak, Suriye’de yaşanan gelişmeler, çatışmaların artması ve şiddet olayları nedeniyle Türkiye’ye yönelik ani ve artan bir göç dalgası yaşanmış, 30 Ekim 2017 AFAD verilerine göre Türkiye’deki Suriyeli sayısı 3.268.818 olmuştur (Gök, 2019:105). Bu göçler ilk başladığında çıkan sorun bu göçmenlerin statüsünün belirlenmesi konusunda olmuştur. Türkiye, bu göçmenleri geri çevirmeyerek “misafir” olarak kabul etmiştir ve 2011 Ekim’inde “geçici koruma statüsü” vermiştir. Bu statü ile Suriyeli sığınmacılar, sınırsız kalma, zorla gönderilmeme, acil ihtiyaçlarının karşılanması gibi haklar elde etmişler; sağlık, eğitim, gıda gibi konularda yardımlara erişimleri sağlanmıştır (Gök, 2019:106). Ancak devamındaki süreçte yerel halk ve göçmenler arasındaki dil, kültür ve yaşam farklılıkları gerginliklere yol açmıştır. Suriyelilerin kalabalık aileler olarak, kentlerin kenar mahallerinde yaşamaya çalışmaları çarpık kentleşmeye ve göçmenlerin çeşitli suçlara karışmalarına neden olmaktadır. Yaşanan bu toplumsal uyum problemleri günümüze de yansımaktadır.

Körfez Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan Suriyeli sığınmacı-mülteci krizi, günümüze kadar gelmiştir. Mart 2020 verilerine baktığımızda, ülkemizde bulunan Suriyeli mülteci sayısının 3 milyon 587 bin 779 kişi olduğunu görüyoruz (Mülteciler Derneği, 2020). Günümüzde devletin bu insanlara vermiş olduğu haklar, yerel halk ile kriz yaşanmasının sebeplerinden birisi olmuştur. Ayrıca kısa bir süre önce yaşadığımız, ülkemizde yaşayan birçok mültecinin Avrupa’ya gitmek için sınır kapılarına akın etmeleri ve ülkelere alınmamaları, mültecilerin mağdur olmasına neden olmuştur. Bu mağduriyet ve problemlerin çözümlenebilmesi için Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin Protokol’e ve İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ne bağlı kalarak, hem yerel halkın hem de mültecilerin zorda kalmayacağı yollar izlenmelidir.

KAYNAKÇA

  • Bozdağlıoğlu, Y. (2014). Türk-Yunan Nüfus Mübadelesi Ve Sonuçları. Türkiye Sosyal Araştırmalar Dergisi, 180(180), 9-32.
  • Demirhan, Y , Aslan, S . (2016). Türkiye’nin Sınır Ötesi Göç Politikaları Ve Yönetimi. Birey ve Toplum Sosyal Bilimler Dergisi , 5 (1) , 23-62 .
  • Dünya Üzerindeki Göçler. (t.y.) Erişim adresi https://www.arcgis.com/apps/MapJournal/index.html?appid=369ed56a1261413a83f5f84c67172e66
  • Erbaş, H., & TÜRKER, Ö. A. (2019). Göç Araştırmaları Alanında Kavramsal Sorunlar ve Etik/Politik Sorumluluk. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi59(2), 883-911.
  • Gök, N. (2019). Suriye Krizi’nin Türkiye’ye Yansımaları (2011-2017). Üsküdar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, (8), 77-114.
  • Kılıçarslan, E.(2011). “Almanya’daki Türklerin Türk-Alman İlişkileri Açısından Önemi Ve Türk Nüfusunun Arttırılmasına Yönelik Alınabilecek Tedbirler” Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Atılım Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü.
  • Mülteciler Derneği. (2020) Türkiye’deki Suriyeli Sayısı Mart 2020. Erişim adresi https://multeciler.org.tr/turkiyedeki-suriyeli-sayisi/
  • Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü. (t.y.) Göç Tarihi. Erişim adresi https://www.goc.gov.tr/goc-tarihi
  • Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü. (t.y.) Kitlesel Akınlar. Erişim adresi https://www.goc.gov.tr/kitlesel-akinlar
  • Yılmaz, A. (2014). Uluslararası Göç: Çeşitleri, Nedenleri Ve Etkileri. Electronic Turkish Studies, 9(2).
thumbnail
Önerilen Yazı
Kimliğin Rap Müzik Üzerinden İnşası: Türk-Alman İşçi Göçü Üzerinden Bir İnceleme

Merhaba, ben Aleyna. DTCF Sosyoloji mezunuyum. Anadolu Üniversitesi'nde yüksek lisans eğitimime devam ediyorum. Alanımıza katkı sağlayabilmek ve edindiğim bilgileri sizlerle paylaşabilmek adına buradayım. :) Mail: aleynaseker@gmail.com

Yazarın Profili

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir