Mustafa Kemal Atatürk’ün fikir babası ve aynı zamanda Türkiye’de sosyolojinin kurucusu olarak bilinen Ziya Gökalp; Osmanlı Devleti’nden Türkiye Cumhuriyeti’ne geçiş dönemlerinde yaşamış önemli düşünürlerimizdendir. Dönemin sorunlarını çözmesi ve düşünürlerin fikirlerinin şekillenmesinde baş unsur olarak rol oynamıştır. Avrupa’nın yükseldiği Osmanlı Devleti’nin de düşüşe geçtiği dönemlerde düşünürlerimiz perspektiflerini, batıya çevirmişlerdir. Bu dönemde aydınlar “pozitivizm” akımından etkilenmiş ve o yönde ilerlemeyi düşünmüşlerdir. Türkçülük, Osmanlıcılık, İslamcılık anlayışlarını reddeden Gökalp; Türk ideolojilerini kaybetmeyerek başka bir deyişle benliğimizi kaybetmeden Avrupa’nın teknolojik gelişmelerini alarak norm ve değerlerimizi koruyabileceğimizi savunmuştur ve bu durum sonucunda ülkenin gelişeceğini düşünmüştür. “Millet ne coğrafi, ne ırki, ne siyasi, ne de iradi bir zümre değildir. Millet lisanen müşterek olan, yani aynı terbiyeyi almış fertlerden mürekkep bulunan harsi bir zümredir” (Gökalp, 1982a: 228). Söz konusu Batılılaşmaya örnek olarak; kılık-kıyafet kanunlarını söyleyebiliriz. Günümüzde Batılılaşma örnekleri ise ABD’nin tek insan üzerinden yönetilmesi paradigmasını bizim kendi ülkemize de uygulamamız ise Ziya Gökalp’in Batılılaşma tanımına ters düşer bir durumdur. Çünkü Gökalp, Osmanlı rejimi üzerine düşündüklerinden dolayı Batılılaşmayı ele almıştır ama onun bahsettiği Batılılaşma bu şekilde işlememektedir. Ziya Gökalp, geçmişteki üç ideolojinin; Osmanlıcılık, Türkçülük ve İslamcılığın belirli bir çerçevesi ve sınırı olmadığını yani birleştirici unsurlarının açık olmaması, vatan kavramının gelişmesini engelleyen bir eksiklik olarak görmüştür. Gökalp’in ideolojisinin temelinde, kültür üzerinden tanımlanan ulusçuluk ve vatanseverlik kavramları vardır. Dolayısıyla onun için devletine bağlılık esastır, diyebiliriz. Şöyle kısa bir pasajda özetlersek. Gökalp’in düşüncesinin temeli; yeni toplum modelini; kendi iyi olarak nitelendirilen norm ve değerlerimizi kaybetmeden daha iyi yarınlar için “Batılaşarak” gelişeceğimizi ve bu durumun ülke refahına katkısının iyi yönde etkileyeceğini savunmuştur.
Ziya Gökalp’e göre sosyoloji; “Toplumların işleyiş ve etkileşim yasalarını ortaya koyacak ve böylece gelecekte topluma istenilen yöne evrilecektir. Gökalp’e göre topluma yön verecek olanlar ise sosyologlar ve dahilerdir. Dahiler sezerek; sosyologlar da sosyal gerçekleri bilerek, uygulayarak toplumun evrimine katkı sağlarlar.” (Gökalp,1981:136) İşte bu sebeplerden dolayı Ziya Gökalp sosyolojiye yönelmektedir. Çünkü toplumsal sorunlar ancak sosyoloji ile çözülebilir. Ziya Gökalp’in sosyolojik düşünce yapısı, Auguste Comte gibi pozitivist bir düşünür olan Durkheim’ın etkisiyle birlikte düşünceleri oluşmuş ve gelişmiştir. Durkheim, sosyolojiye katkıda bulunmuş ve Batı Avrupa’nın hızlı sanayileşme ve kentleşmesinin getirdiği toplumsal sorunların çözümüne yönelik çeşitli fikirler ortaya atmıştır. Kendi döneminde Avrupa, işçilerin ve kentleşme sorunlarının, sosyal katmanların ve çatışmalarına çözüm aramaktadır. Bunun üzerine Gökalp, Durkheim’ın eserlerine aşina olduktan sonra okuduğu metni büyük bir açlıkla Türkçeye çevirerek ve fikirlerini Osmanlı toplumunun sorunlarını çözmek için kullanmaya başlamıştır. Ziya Gökalp, Türk toplumunun iç çatışmalar ve kaos nedeniyle parçalanmasını önlemek ve yeni bir Türk sosyolojisi kurmak için Durkheim’ın fikirlerini yorumlayarak ülkeye yeni perspektifler katmıştır. Örneğin; Ziya Gökalp, Durkheim’ın dayanışma kavramını kendi çalışmalarında kullanmıştır. Durkheim, tarım ve kırsal toplum birliğinin; mekanik olduğunu ve kentsel toplum birliğinin; organik olduğunu düşünmüştür. Ziya Gökalp, bu iki tür birliği tartıştıktan sonra bu kavramı devlete uygulayarak “Milli Dayanışma” kavramını ve birlik kavramını kullanır. Gökalp, Durkheim’dan aldığı toplumsal bilinç kavramını Türk toplumunun yapısına uygulamış ve bu bilici kurgulamak için Türk tarihinden yaralanmıştır. Toplumsal bilinç kavramını, çöküşe geçen Osmanlı İmparatorluğun yerine idame ettirmek istediği Türk ulusu için bir yöntem olarak görerek ve bu bağlamda çalışmalar yürütmüştür. Dolayısıyla imparatorluk döneminin yenileşmeye evrilmesinde; Gökalp ve Durkheim perspektifleri arasında derin bir özdeşlik olduğunu söylememiz mümkündür. Durkheim sosyolojisinin önemli yöntemi olan verilere dayanarak toplumsal yapıyı yorumlamaktadır. Başka bir deyişle istatistiklere bağlı metottur. Sosyolojinin sayısal verilerle kanıtlanabileceği bilgilere dayalı olarak bilim niteliği kazandırmıştır. Bu duruma örnek olarak ülkemizde Ziya Gökalp tarafından kullanılmış bir yöntemdir.
Sonuç olarak, Ziya Gökalp; Durkheim’ın ekolünden gelmekte ve çalışmalarına o yönde sürdürmekteydi, dolayısıyla derin özdeşlikler olduğunu söyleyebiliriz Durkheim’ın kavramlarını, toplumuna uyarlayarak kendi metoduna ve Türk toplumuna yeni soluklar getirmiştir. Aynı zamanda da Gökalp, Türk kültürünün gelişmesinde ve modernleşmesinde büyük rol oynamıştır.
KAYNAKÇA:
Ziya Gökalp, Makaleler 7: Küçük Mecmua’daki Yazılar, 1982, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.
Ziya GÖKALP, ., “Makaleler VIII ” s . 136.